Geçmiş Olsun Rijkaard

Perşembe

Teknik direktörümüz Frank Rijkaard Bursa deplasmanından acilen Hollanda'ya gitmek durumunda kaldı. Bunun sebebini resmi siteden öğle saatlerinde öğrendik. Resmi site buradaki haberde;

Teknik Direktörümüz Frank Rijkaard, hamile olan eşinin geçirdiği ciddi bir rahatsızlık sonucu sabaha karşı kamptan ayrılarak Hollanda’ya gitmek durumunda kalmıştır. Bu ani gelişen olay karşısında yapılan durum değerlendirmesi sonucu teknik direktörümüzün ülkesine dönmesi sağlanmıştır. Bu nedenle bugün oynanacak Bursaspor maçında Frank Rijkaard’ın aramızda olamayacağını bildirir, eşine acil şifalar dileriz.
diyordu. Bursaspor maçında da takımın başında Neeskens'i gördük. Sağlık her şeyden önce gelir tabii. Kimse bunun aksini iddia etmiyor. Ama düşünmeden edemiyorum. Rijkaard'ın eşine bir şey olmasaydı, takımın başında kalsaydı, maçta kenardan takımı o yönetseydi.. Acaba Bursa maçın sonucunu daha farklı görebilir miydik? Keşkelerle, acabalarla yürümez elbette. Benimki sadece bir fikir. Neyse resmi sitenin yaptığını ben de yapıyorum. Acil şifalar dilerim patrona. Seviyoruz kendisini ve yolunu gözlüyoruz..

Barclays Atp World Tour #3

Sezon sonu turnuvası olan Barclays Atp World Tour'da grup maçları oynandı ve yarı finalistler belli oldu. A grubu ile başlamak istiyorum. Turnuvayı tanıtırken yazdığım yazıda bu grup ölüm grubu olacaktır demiştim. Son maçlar öncesinde de ortaya çıkan tablo böyle olduğunu tasdikler gibiydi. Son maçlar oynanmadan önce durum şöyleydi; Federer kazanırsa Federer lider, Murray ikinci olarak çıkar. Federer 2 sette kaybederse Murray lider, Del Potro ikinci olarak çıkar. Federer 3 sette kaybederse Federer kesin çıkar ama üçlü averaja bakılır. Çok ince hesapların eşliğinde çıkılacaktı maçlara yani. Günün ilk maçında Verdasco ile Murray arasındaki mücadeleyi izledik. Maçın başındaki oyunlara baktığımızda iki raket birbirini tamamlar gibiydi. Verdasco iyi servis & kötü oyun ile; Murray ise kötü servis & iyi oyun ile başladı. Murray'ın iyi oyunu kendisine ilk seti 6-4 ile getirdi. Bu setten sonra turnuvanın en zevkli maçını izlemeye başlamıştık. Kalan 2 set de tie-break ile sona erdi. İkinci sette kendini toparlayan Verdasco; Murray'ın hatalarıyla seti tie-break ile 7-6 kazandı. Seride durum 1-1 olmuştu. Final setini alan maçı da kazanacaktı. Son set de 2. set gibi tie-breake gitmişti. Ve durum yine 7-6 olarak sona ermişti. Fakat bu defa kazanan Murray oldu. Akşamki maçı beklemeye geçti, aldığı 2 galibiyetle. Verdasco ise maç kazanamadan sezon sonu turnuvasından ayrıldı.

Bir nevi Amerika Açık finalinin rövanşını izleyeceğimiz maçta Federer ile Del Potro karşı karşıya geldi günün ikinci maçında. Maçtan önce bakılan istatistiklerde Fedex 1 set aldığı takdirde yarı finalist olmaya hak kazanacaktı. Bu maçta bir de sürpriz konuk vardı, hepimizin yakından tanıdığı. Tevez; vatandaşı Del Potro'yu izlemek için Londra'daydı bu maç öncesinde. Maça iyi başlayan raket Del Potro oldu. İlk sette Federer'in yaptığı hataları değerlendirmeyi bilerek seti 6-2 kazandı. İkinci sette ortada bir oyun izledik ve set tie-breake gitti. Tie-breakte Del Potro 5-4 öndeydi ve servis atma sırası ondaydı. Federer 2 mini breakle set sayısı yakaladı ve seti 7-6 kazandı. Del Potro'nun yarı finale yükselebilmesi için son seti 6-3 kazanması gerekiyordu. Durum 3-3 olmuşken Federer 3 kez servis kırma şansı yakaladı ama Del Potro, Murray'nin ve kendisinin kaderini belirleyecek 4. oyunu almasına izin vermedi Federer'in. Bir de üstüne Federer'in servisini kırdı ve seti 6-3 aldı. Burada iki raketin de maçı kaybetmediğini söylemek mümkün tabii. Grup lideri Federer oldu. Del Potro ise Murray'den sadece 1 oyun farkla yarı finale çıktı. Uzun zaman hafızalardan çıkmayacak bir grup oldu şüphesiz. Yarı finale Federer ile Del Potro elele çıktılar.

B grubuna dönecek olursak; Nadal'ın sezonun tamamının özetini bir kez daha yaşadığını söyleyebiliriz. Sezon boyunca hayranlarına yaşattığı hayal kırıklığını bir kez de sezon finali olan bu turnuvada yaşattı. Djokovic ile oynayacağı son maçtan önce yarı finale çıkamayacağı kesinleşmişti zaten. En azından son maçı alır mı acaba diye düşünmeden edemiyordum. Ama malesef set bile alamadan tamamladı turnuvayı. Nadal son maçını da 7-6 ve 6-3'lük iki setle kaybederek turnuvadan elendi. Turnuvadan önce az da olsa klasmanı birinci bitirme ihtimali vardı şimdi o ihtimal de yerle bir oldu. Djokovic ise Soderling-Davydenko maçının sonucuna göre yarı finale çıkacaktı. Akşamki son grup maçında da Soderling ile Davydenko'yu izledik. İlk sette her iki tenisçi de servis kırma puanları elde etti ama değerlendiremediler. Tie-breake giden seti Davydenko kazandı. Bu set, Soderling'in turnuvada kaybettiği ilk setti. İkinci sette de Soderling'in oyununu izledik. Seti 6-4 kazanan Soderling durumu eşitledi. Son set artık kader seti olmuştu. Hem Davydenko için, hem Soderling için, hem de Djokovic için.. Davydenko seti 6-3 ve maçı 2-1 kazanarak yarı finalde Federer'in rakibi oldu.

Yarı final maçlarındaki eşleşmeler ise şu şekilde oluştu;
14:30 Roger Federer - Nikolay Davydenk
21:00 Robin Soderling - Juan Martin Del Potro

Günün Fotoğrafı {Bugün Bayram}






Bayramlaşma töreni Bursa'daydı.

Bursaspor-Galatasaray Maçından Enstantaneler

Dün akşam bayramın ilk gününde keyifli bir maç izlemek için ekran karşısına geçtik Galatasaray'lılar olarak. Ama hevesimiz kursağımızda kaldı. Maçı Volkan'ın golüyle 1-0 Bursaspor kazandı. Puanını 29'a yükselten Bursa averaj fazlasıyla 2.liği de ele geçirerek hakettiğini aldı açıkça söylemek gerekirse. Geçtiğimiz hafta Manisaspor beraberliği aslında perşembenin gelişini gösteren çarşamba gibiydi. O maçı milli takım arasıdır dedik, takım toparlanır dedik yuttuk. Ama dün akşamki ruhsuz oyunun gerçekten telafisi de affı da yok. Elbette takım toparlanacaktır, çok çok daha iyi olacaktır ama geçecek yahu. Bu da geçecek ve biz sezonu en iyi yerde, zirvede bitireceğiz. Önümüzde 20 tane maç var daha. Kazanılacak puanlar var. Gelin biz maçın fotoğraflarına dönelim;

Maçın en keyifli görüntülerinden birisiydi :) Bursaspor taraftarının domuz gribini tiye alarak bir timsaha maske geçirmesi güzeldi açıkçası.

İki takım sahaya birlikte taşıdıkları Kurban Bayramınız kutlu olsun pankartı ile çıktılar.

Sonra da omuz omuza saygı duruşunda beklediler Bursaspor'un rahmetli başkanı için.

Volkan'ın golü görülmeye değerdi ama gol sevinci daha da keyifliydi :) Sevimli çocuk yahu..

Maçın son anlarına yaşanan gerginlikler damgasını vurdu.



Maçın sonunda Bursaspor'un haklı sevinci..

Bizimse "haklı" üzüntümüz vardı..

Maçın Fark Yaratanları;
Olumlu!


Olumsuz!

Sistem Çöküşü {Fenerbahçe:1-3:Kasımpaşa}

Ligin lideri Fenerbahçe 14. hafta mücadelesinde Kasımpaşa'yı konuk etti. Geçtiğimiz hafta Beşiktaş'tan 3 gol yiyen sarı lacivertli ekip bu hafta da Kasımpaşa'dan 3 gol yiyerek tarifeyi değiştirmedi. Maçın seyircisiz olması Fenerbahçe'nin en büyük handikapıydı tabii. Daha önce Galatasaray'ı yenen ve Trabzonu da yenerek teknik direktöründen eden Kasımpaşa bu defa da Fenerbahçe'yi yenerek, Galatasaray'ın puan kaybettiği haftada rakibe büyük yara aldırdı. Teknik direktör Yılmaz Vural; Trabzon'u teknik direktörsüz bıraktık, sıra Fenerbahçe'de demişti maçtan önceki açıklamalarında. Dediğini de yaptı gerçekten. Tamam Fenerbahçe Daum'dan vazgeçmedi ama en azından mağlup edeceklerini söylediler ve bunu başardılar. Nostradamus Mustafa'dan sonra {Mustafa Denizli} bir de Nostradamus Yılmaz'ı izliyor bu gözler artık.. Fenerbahçe bu maçtan sonra Kasımpaşa yenilgisine rağmen 31 puanla ligin zirvesindeki yerini korurken; Yılmaz Vural'ın çalıştırdığı Kasımpaşa ise puanını 15'e yükseltti.

Sistem Değişikliği Hata Verdi
Fenerbahçe'yi genellikle 4-4-1-1 sistemi ile izliyorduk. İleri uçta Guiza, son haftalarda Kazım, forvet arkası da Alex oluyordu. Bu hafta Kazım'ın 4 maçlık cezası nedeniyle forma giyemediği karşılaşmada 4-4-2'ye döndü Daum. Forvette ise Semih ve Guiza'yı birlikte izledik. Hemde arkalarında Alex ile.. Fenerbahçe'de, Beşiktaş maçında sakatlanan Emre'nin yerine Kasımpaşa'ya karşı orta alanda Cristian'ın yanında Selçuk'a görev verilirken, bu futbolcu bu sezon ligde ilk kez 11 kişilik kadroya alındı. Ligde bu sezon 7 lig maçında ikinci yarılarda görev alan Selçuk, sakatlıklar nedeniyle Kasımpaşa maçında 11'de şans buldu. Fenerbahçe'de cezalı Bilica ve Kazım ile Emre'nin yanı sıra sakatlığı bulunan Dos Santos da maç kadrosunda yer almadı. Sakatlığının ardından antrenmanlarda kendisini gösteren Deivid, Kasımpaşa maçının 18 kişilik kadrosuna dahil oldu. Maçın geneline baktığımız takdirde bu yeni sistemin Fener'i pek açmadığını ve aydınlatmadığını söylemek mümkün. Bunun en büyük sebeplerinden biri de Emre'nin yokluğuydu şüphesiz. Alex topu ne kadar iyi kullanırsa kullansın Emre gibi bir oyuncunun onu desteklemesine ihtiyaç duyuyor. Bugün Emre'nin yerine Selçuk'u izledik ve ilk defa 11'de kendine yer buldu dedik ya, neden ilk 11'de oynamadığını anlamak çok zor değil Emre ile kıyaslayınca..

Kasımpaşa'nın Hızlı Başlangıçları
Maça hızlı başlayan taraf Kasımpaşa oldu. Henüz bir dakika dolmadan yenen gol gerçekten soğuk duş etkisi yarattı takımda. Santrayı yapan Kasımpaşa, ilk atakta rakip kaleye gitmek isterken; Cenk İşler'in ceza sahası içinde kaleyi sağ çaprazdan gören noktadan zayıf vuruşunu, kaleci Volkan arka direkte iyi kontrol edemedi ve elinden kaçırdı. Fırsatçılığını konuşturan Gökhan Güleç topu filelere yolladı ve konuk takımı maçın başında 1-0 öne geçiren golü kaydetti. Bu gole cevap ise Guiza'dan, 4 dakika sonra geldi. İlk yarıda başka gol olmadı ve taraflar soyunma odasına 1-1'lik eşitlikle gittiler. İlk yarıya hızlı başlayan Kasımpaşa; ikinci yarıya da hızlı başlayan taraf oldu. Henüz 2. dakikada sol kanatta Ergün pasını Cenk'e verdi. Cenk aldığı topla tek başına ilerledi ve ceza sahasına girdi. Volkan ile karşı karşıya kalan deneyimli golcü, topu Volkan'ın yanından ağlarla buluşturdu. Maçın son anlarında Fenerbahçe sistemini bu defa 3-5-2'ye döndürmeye çalıştı. Çok başarılı olduğu da söylenemez. Zaten Fenerbahçe beraberliği kurtarma çabasıyla açık vermeye başlayınca Kasımpaşa'da kontralarla, hızlı toplarla rakibi avlamaya çalışıyordu. Amacına da 81. dakikada ulaştı. Savunmanın arkasına atılan topa Şahin hareketlendi. Volkan kalesinden açıldı topa dokunamadı ve topu ıskaladı. Şahin önünde kalan topu boş kaleye yolladı ve durumu 3-1 yaptı. Maçın son anlarında başka gol olmazken Fenerbahçe'de 3. mağlubiyet ile sahadan ayrıldı..

Formula Bitti Karting Başladı

Bu hafta sonu Brezilya'da Yıldızlar Karting Şampiyonası 5. kez düzenleniyor. Felipe Massa'nın organize ettiği yarış, ünlü pilotların katılmasıyla meşhur. Geçtiğimiz sene Rubens Barrichello'nun kazandığı organizasyon birisi cumartesi diğeri pazar olmak üzere 2 yarıştan oluşuyor. Şu ana kadar 3 antrenman seansı geride kaldı. Bugün öğle saatlerinde 2. yarış düzenlenecek.Yapılan 3 antrenman seansının ilinde Rubens Barrichello en hızlı isim olurken yağmurlu son antrenmanlarda Michael Schumacher en hızlı isim oldu. Organizasyona katılan isimler; Michael Schumacher, Raphael Matos, Antonio Pizzonia, Mário Moraes, Tony Kanaan, Christian Fittipaldi, Eduardo Berlanda, Ricardo Zonta, Rubens Barrichello, Luciano Burti, Felipe Giaffone, Enrique Bernoldi, João Paulo Oliveira, Lucas di Grassi, Felipe Massa, Vitantonio Liuzzi, Bia Figueiredo, Duda Pamplona, Vítor Meira, Nelson Ângelo Piquet, Max Wilson, Popó Bueno, Tarso Marques, Marcos Gomes ve Xandinho Negrão. Günün ilk yarışı dün öğlen koşuldu. İlk yarışta Schumi zirvede yer alan isim oldu.

1. Yarış Sonucu

1 - Michael Schumacher (ALE) - 28 voltas em 26 dakika 28sn 571
2 - Vitantonio Liuzzi (ITA) - a 2s768
3 - Felipe Massa (SP) - a 4s684
4 - Lucas di Grassi (SP) - a 5s553
5 - Vitor Meira (DF) - a 6s727
6 - Rubens Barrichello (SP) - a 7s989
7 - Tony Kanaan (BA) - a 8s288
8 - Antonio Pizzonia (AM) - a 8s423
9 - Nelsinho Piquet (DF) - a 16s237
10 - Duda Pamplona (RJ) - a 17s775
11 - Ricardo Zonta (PR) - a 26s208
12 - Tarso Marques (PR) - a 26s671
13 - Enrique Bernoldi (PR) - a 27s088
14 - Mario Moraes (SP) - a 27s447
15 - João Paulo de Oliveira (SP) - a 29s485
16 - Popó Bueno (RJ) - a 30s511
17 - Luciano Burti (SP) - a 33s342
18 - Felipe Giaffone (SP) - a 38s662
19 - Bia Figueiredo (SP) - a 39s039
20 - Eduardo Berlanda (SC) - a 50s544
21 - Xandinho Negrão (SP) - a 1 volta
22 - Marcos Gomes (SP) - a 18 voltas
23 - Raphael Matos (SP) - a 25 voltas
24 - Christian Fittipaldi (SP) - a 25 voltas
25 - Max Wilson (SP) - a 27 voltas
Yarışa orta sıralarda başlayan Schumacher'in yarışı zirvede tamamlaması kimse için sürpriz olmadı aslında. Schumacher önündeki rakiplerin mücadele ve hatalarından faydalanarak ön sıralara tırmandı ve finiş çizgisini ilk sırada görmeyi başardı. Yarışa pole pozisyonundan başlayan ve büyük bölümünü lider götüren Piquet daha sonra performansını kaybetti ve arkasında ki gruba geçilerek pist dışına çıktı. Daha sonra Luizzi ve Di Grassi'nin mücadelesine sahne oldu. Yarışın sonuna doğru bu ikilinin mücadelesinden faydalanan Schumacher liderliği ele geçirdi ve yarışı kazandı. Liuzzi yarışı 2. sırada tamamlamayı başarırken yarışa 11. sıradan başlayan Felipe Massa, çok iyi yükselme göstererek yaz ayında geçirdiği üzücü kazanın ardından fiziksel olarak da oldukça gelişme kaydettiğini gösterdi ve 3. oldu. Aslında kimse olayın yarışında falan değil. Yani kendi aralarında eğlendikleri bir olay nihayetinde. Ama bu adamı tulum içinde bir arabanın direksiyonunda görünce insan ister istemez heyecanlanıyor. Daha önce milyon kere söyledim bir daha söylüyorum; Schumi Formula'ya dön me li!

Barclays Atp World Tour {Yarı Final}

Londra'da düzenlenen sezon sonu turnuvası Barclays Atp World Tour'da dün yarı final maçları oynandı. Federer ile Davydenko'yu, Del Potro ile de Soderling'i izledik. Günün ilk maçında Federer daha önce 12 defa yendiği Davydenko ile karşılaştı. Kağıt üstünde Federer'in mutlak favori olduğunu düşünenler çoğunluktaydı -ki bunlardan biride bendim- fakat Davydenko turnuva boyunca süregelen ezber bozan raket olma özelliğini bu maça da yansıtmakta zorlanmadı. Federer maça bundan önce gruplarda yaptığı 3 maçta olduğu gibi yine set vererek başladı. Davydenko seti 6-2 kazandı. Herkes bu noktadan sonra Federer'in diğer 3 maçta yaptığı gibi 2 set alarak sonuca, yani finale uzanacağını düşünüyordu. Ama işler hesaplandığı gibi gitmedi açıkçası. Aslında 2. sette yine toparlanarak başarılı bir oyun grafiği çizdi Fedex. İkinci sette Federer'in servis performansı düzelince başa baş bir mücadele oldu. 4-4'e kadar servis kırılmadan geçilen bölümden sonra Federer harika açılar bulduğu oyunda servis kırarak 5-4 öne geçti ve kendi servis attığı oyunu da alarak setlere dengeyi getirdi. Son sayıyı da alarak seti 6-4 kazandı. Seride durum 1-1 olmuştu ve son seti alan finale yükselecekti. Final seti adına yakışır heyecanda geçti diyebiliriz.Karşılıklı sayılar bulan iki raket durumu 5-5'e getirerek setin tie-break ile çözümleneceğini söylüyorlardı artık. Son anlarda konsantrasyon problemi yaşayan Federer seti 7-5, maçı da 2-1 kaybederek evine döndü. Böylece ilk finalist Nikolay Davydenko oldu.

İkinci finalisti belirlemek için kortta bu defa turnuvanın sürpriz ismi Soderling ile yılın sürpriz ismi Del Potro vardı. Öncelikle şunu söyleyebilirim ki topa sert vuruşlar yapabilen iki raketin mücadelesi tam bir savaş şeklinde geçti. Agresif oyun seyir zevki yüksek bir mücadele izletti bize. Tie-breake giden seti 7-6 Soderling kazandı. İlk sette başarılı servisleriyle dikkat çeken Soderling'in ikinci sette çok başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Durum 4-3 iken maçtaki ilk servis kırmayı gerçekleştiren Del Potro seti 6-3 kazandı. İlk yarı final maçında olduğu gibi bu maçta da durum 1-1'e gelmişti, son seti alan finalist olacaktı. İlk setin adeta kopyası olan son set de tie-breake gitti. Son sette maç boyunca yakaladığı ilk servis kırma şansını değerlendiren Soderling durumu 4-2'ye getirdi. Hemen ardından Del Potro cevap vererek eşitliği sağladı ve bu set de tiebreake gitti. Bu sefer tiebreakte etkili olan taraf Del Potro'ydu ve finalde Davydenko'nun rakibi olmayı başardı. Final maçı Del Potro ile Davydenko arasında 16:30'da oynanacak. Amerika Açık'ın şampiyonu Del Potro sezonun finalini de bir güzel yapar diye tahmin ediyorum. Final maçının yazısı yarın bu saatlerde blogda olur :)

Dev Maça Saatler Kala.. {Barcelona vs Real Madrid}

Aynı şehrin takımlarının oynadıkları maçlar derbi olur diye bir fikir empoze edilmeye çalışılır yıllardır biz futbol severlere. Oysa durup düşündüğümüzde Manchester United-Manchester City maçından daha heyecanlı maçın Manchester United ile Liverpool arasında oynandığını görürüz. Evet Atletico Madrid-Real Madrid maçı müthiş geçebilir ama kim Barcelona-Real Madrid maçını beklemez ki? Bunlar derbi değilse ben derbi sevmiyorum arkadaş. Yılın en keyifli maçları olarak 3 maçı gösterebilirim. Bir; Şampiyonlar Ligi finali.. Her zaman keyiflidir, heyecanlıdır.. Özellikle son senelerde bu durum alır başını gider. Devreye 3-0 mağlup giren takım maçı 3-3'le berabere bitirir ve sonunda da kupayı alır mesela. Yada Dünya'nın en iyi 2 oyuncusunun kıyaslanacağı maçta favori çıkarılamaz ortaya, nefesleri kesen 90 dakika izleriz. İki; Galatasaray-Fenerbahçe maçları. Ne kadar çekişirsek çekişelim Fenerbahçe ile oynadığımız maçlar sezonun futbol açısından en keyifli maçları olur her zaman. Ekimlerde kasımlarda Fenerbahçe hakimdir. Mayıslar ise Galatasaray'ındır.. Üç; Barcelona-Real Madrid maçları. Namı değer El Clasico. Her türlü zevkli geçer. Geçen seneki 6-2'lik skor kimseyi yanıltmasın, bu sene Real en az Barcelona kadar güçlü. Ayrıntıları birazdan konuşacağız. Top 3 maçımdan 2'si derbi değil ama inanılmaz maçlar işte.

Mes Que Un Club
Önce ev sahibi Barça'yı konuşalım. Bir kaç senedir kurdukları sistem ile tüm Dünya'nın gıpta ile baktığı bir takım haline geldiler şüphesiz. Geçen sezonu 5 kupa ile kapattılar, 6.sı da yolda. Kadro kalitesiyle kulüp takımları düzeyinde en iyi orta saha kurgusuna sahip takım. Evet Barcelona'yı pek sevmiyorum ben. Çünkü mutlak favori olmaları, maçları antrenmanda pas çalışması yapan takımlar gibi geçirmeleri futbolun heyecanını baltalıyor. Ben Barcelona maçlarını izlerken uyuklarım genelde mesela. Arkadaşlar bana kızar. Ya Serap iyisin güzelsin de Barcelona'nın futbolundan anlamıyorsun derler. Keyif almadığımı söylerim çünkü. Ama güneş balçıkla sıvanmaz gibi de bir atasözümüz var yani. Benim keyif almamam Barcelona'nın "bir kulüpten daha fazlası" olması özelliğini değiştirmiyor elbette. Sezona Zlatan Ibrahimovic'i kadrosuna katarak başlayan Barcelona -ki bence bu senenin tartışmasız en iyi transferi Ibra'dır- ligde oynadığı 11 maçtan 8'ini kazarak ve 3'ünde berabere kaldı. Ligin tek namağlup takımı olarak tabloda Real'in 1 puan gerisinde 2. sırada bulunuyor. Takımın en golcü isimleri 7'şer gol ile Zlatan ve Messi. Bu maç öncesinde oynanan 2 resmi maçta izleyemedik kendilerini. Bu maçta ise sahada olacaklar. Maç öncesinde Barça'nın en zayıf halkası olarak ise Valdes göze çarpıyor. Takımda Valdes'i tutmalarının tek sebebi bence başka dünyadan olduklarını kamufle etme çabası.

Los Galacticos
Gelelim konuk ekip olan Real Madrid'e. Barcelona'nın tüm turnuvalarda göz önüne çıkarak parlamasıyla biraz sönük kalsalar da Real sezona Kaka ve Cristiano Ronaldo'yu kadrosuna katarak çok önemli bir işe imza attı. Gerçi son haftalarda Cristiano'nun sakatlanmasıyla pek yararlanamadılar ama oynadığı her maçta golü olan Ronaldo hâlâ takımın en önemli gol silahı konumunda. Gelen son haberler Cristiano'nun iyileştiğini ve El Clasico'da sahada olacağını gösteriyor. 2 sezondur yapılan Cristiano Ronaldo mu yoksa Messi mi dünyanın bir numaralı futbolcusu polemiklerinin yanıtını geçen sene oynanan Manchester United-Barcelona Şampiyonlar Ligi Finali'nde öğrenememiştik. Bu maçta iki futbolcu karşı karşıya gelecekler. Ronaldo'nun maçtan önce "El Clasico'da oynamak istiyorum. Fizik olarak bazı sıkıntılarım olsa da, Barcelona karşısında elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Ben kendimi iyi hissediyorum, artık Pellegrini'nin kararını bekliyorum" açıklamaları var. Yalnızca Ronaldo için değil aynı zamanda Kaka için de çok önemli bir maç bu tabii. Real'in en güçlü bölgesi hücum olarak görünürken en zayıf bölgesi de defans olarak göze çarpıyor. Defansın içine Iker'i katmadan söylüyorum bunu. En sevdiğim kaleci diye demiyorum ama Casillas'ın çoğu maçta gösterdiği insanüstü performans maçları Real Madrid'e çeviriyor. Hücum silahları kadar Casillas'ın performansı da maçın dengelerini alt üst edebilir.

1928 yılından beri birbirleyle karşılaşan iki ekip arasında genel lig toplamında oynanan 206 karşılaşmada R.Madrid'in 85 galibiyet 42 beraberlik 79 mağlubiyetle üstünlüğü gözükmekte. İki takım arasındaki en farklı galibiyeti Real Madrid, 1943 yılında oynanan İspanya Kupası maçında 11-1'lik sonuçla almış. İspanya'nın bağımsız olma savaşı veren ve asla İspanyol olduklarını kabul etmeyen Katalan'ları ile başkent çocukları olan Madrid'lilerinin arasındaki mücadele tarih boyunca müthiş maçlara sahne olmuştur. Bu mücadelelerden en önemlilerini NtvSpor'da Mert Aydın bizler için derlemiş. Buradan okuyabilirsiniz. NtvSpor demişken; maç bu akşam 20:00'de Ntv'de. Maç ayrıca İspanya'da sinemalarda :) Maçı hepimizin gönlünden geçen adam, Ercan Taner anlatıyor. Bayramı, bayramlaşmaları unutturur bu maç. Yaslanın arkanıza futbolun keyfini çıkarın.. Maç yazısı 01:00'de Sportif Cümleler'de olacak. Gönlümden geçen sonuç ise Real Madrid galibiyeti. Zlatan bir gol atsın ama maçı Real kazansın..

Günün Fotoğrafı {Kazım}

Beykoz'daki evinden Fenerbahçe Can Bartu Tesisleri'ne gitmek üzere bir arkadaşıyla yola çıkan Kazım, yağış nedeniyle kaygan olan yolda aracın kontrolünü kaybederek kaza yaptı. Sağ el bileğinin kırıldığı haberi gelen Kazım ameliyat olacakmış. Milli futbolcuya acil şifalar diliyoruz. Resmi site de öğlen bir geçmiş olsun mesajı yayınlamıştı.

"Fenerbahçe Spor Kulübü futbolcusu Colin Kazım'ın bu sabah bir trafik kazası geçirdiğini üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Değerli Fenerbahçeli futbolcunun sağlık durumunun iyi olması sevindiricidir. Kendisine ve Fenerbahçe camiasına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz."

Ibracadabra! {Barcelona:1-0:Real Madrid}

Nefesleri kesen 90 dakika bitti ve sahadan Barcelona galip ayrıldı. Öğlen yazdığım yazıda Ibra gol atacak ve Real kazanacak demiştim. Ibra gol attı ama Real'den gol sesi duyamadık. Maçın geneline baktığımızda ben Real Madrid'i Barcelona'dan daha çok beğendim. Zaten bu gece Nou Camp'ta kazanamadıysa Real bunun en büyük sebebi Madrid'lilerin beceriksizliğidir. Puyol'un da hakkını yememek lazım tabii. Barcelona sezonun en önemli maçlarından birinden galibiyetle çıktı şimdi. Yeniden liderliğe oturdu Madrid'in 2 puan önünde. Kötü oynadığınızda da kazanabilmektir büyük takım olmak. Barcelona bugün büyük takım olduğunu gösterdi. Bunun en büyük sebebi de Zlatan Ibrahimovic'ti. Zaten Ibra oyuna girene kadar, yaklaşık bir saat kitlenmiş bir Barcelona izledik. Ibra girdi golünü attı geceyi ve takımını kurtaran isim oldu. İşte ben bu adamı bu yüzden seviyorum. Neyse maça geçeyim ben artık.

Barcelona sahaya Victor Valdes, Dani Alves, Puyol, Pique, Abidal, Busquets, Xavi, Keita, Messi, Iniesta, Henry onbiri ile çıktı. Zlatan'ın ve Yaya Toure'nin yokluğunu bir hayli hissettiler maçta. Fakat demin de dediğim gibi önce Zlatan'ın sonra da Toure'nin girişiyle bir nebze olsun rahatladıklarını söyleyebilirim. Real Madrid ise sahaya Casillas, Sergio Ramos, Pepe, Albiol, Arbeloa, Lassana Diarra, Xabi Alonso, Cristiano Ronaldo, Kaka, Marcelo, Higuain onbiri ile çıktı. Koltuğu sallantıda olan Pellegrini'nin takımı müthiş oynadı öncelikle. Geçen sene oynanan maçlarda Real'in kafasındaki düşünce Barça'yı durdurmaktı. Bu sene ise tam aksine Barcelona bizi durdursun arkadaş diyerek çıktılar sahaya adeta. Bilhassa Kaka'nın geriden topu taşımasıyla başlattığı atakları değerlendirebilseler bugün hafızalardan silinmeyecek bir Barcelona hezimeti izlemek işten bile değildi futbolseverler için. Real'de beni en çok rahatsız eden oyuncu Marcelo'ydu. Gözlerim Robben'i aramadı dersem yalan söylemiş olurum. Bir ara öyle şaşırmışım ki Marcelo çıksa da Benzema girse yahu diye bir laf ettim. Real kendi oyununu oynarken Iniesta'yı da kitlemeyi başarmıştı. Iniesta kitlenince ne Messi Messi'liğini yapabildi, ne Xavi Xavi'liğini. Iniesta, Barcelona'nın asıl kilit adamıdır bence. Millet Messi Messi diye deliredursun ama.. Iniesta'sız Messi hiç bir işe yaramıyor bunu bu akşam gördük.

Kadro seçiminde Pellegrini'yi alkışlayabiliriz, ama oyuncu değişikliklerinde malesef sınıfta kaldı. Sahanın en iyi isimlerinden birisi olan Ronaldo'yu -tüm kaçırdığı gollere rağmen- oyundan alıp yerine Benzema'yı soktu. Evet Benzema o dakikalarda Real'in tam da istediği adamdı. Ama biraz risk alıp Ronaldo-Kaka-Benzema üçlüsünü sahada tutabilmeyi başarsa belki de maçtan galip ayrılacaklar ve liderliğe daha sağlam oturacaklardı. Ronaldo'nun bu maça çıkmak için yanıp tutuştuğunu, gol atmayı çok istediğini ayrıca belirtmeme gerek var mı bilmiyorum. Hakem triosuna girmeyeceğim ama genel olarak pek tarafsız karar verdiklerini söylemek güç açıkçası. Her neyse.. Bir Barcelona-Real Madrid maçını da böylece bitirmiş olduk. Ibra'mı kutlar başarılarının devamını dilerim. Barcelona yatsın kalksın kendisine dua etsin. Ibra bu akşam maça dahil olmasa maçı almayı bırakın puan bile kazanamayabilirdi Barcelona. Her sene Real'i eze eze yeniyorlardı. Bugün de yendiler. Ama hak ettiler mi? İşte bunu tartışırım..

Altın Top Adayları 10'a Düştü

Her sene Fifa tarafından belirlenen ve milli takım teknik direktörleri tarafından oylanarak seçilen yılın futbolcusunun ardından France Football dergisi tarafından verilen ve spor yazarları tarafından seçilerek oylanan Ballon d'Or adayları da açıklandı dün öğleden sonra. Finale kalan 10 futbolcu arasında geçen sezonu müthiş işler yaparak kapatan Barcelona'lıların hakimiyeti var. 4 Barcelona'lı futbolcuyu 3 Real Madrid'li futbolcu izliyor. Tabii Barça'dan Zlatan'ın bu ödüle Inter'deki performansıyla, Real'den de Cristiano'nun ise Manchester United'daki performansıyla layık görüldüğünü de unutmamak lazım. Keza Kaka'nın da Milan'da çizdiği grafik ile. Birazdan futbolcuları sıralayacağım ama bir sürpriz var listede. Fernando Torres'i göremiyoruz. Geçen sene Liverpool'u sırtlayan isim olmuştu Torres. El Nino lakabı takılmıştı kendine ki Ada'nın en önemli isimlerinden birisiydi. Manchester'dan ise bir tek Rooney var. Benim gönlümden geçen isim Zlatan aslında. Ama paşaya koklatmazlar gibi geliyor açıkçası. Messi ödülün mutlak favorisidir. Lafı uzatmadan adaylara geçeyim ben;

Didier Drogba (Fildişi Sahili - Chelsea)
Samuel Eto'o (Kamerun - Inter)
Steven Gerrard (İngiltere - Liverpool)
Zlatan İbrahimovic (İsveç - Barcelona)
Andres Iniesta (İspanya - Barcelona)
Xavi (İspanya - Barcelona)
Lionel Messi (Arjantin - Barcelona)
Kaka (Brezilya - Real Madrid)
Cristiano Ronaldo (Portekiz - Real Madrid)
Wayne Rooney (İngiltere - Manchester Utd.)

Barclays Atp World Tour {Şampiyon Davydenko}

Sezon finalinin yapıldığı Londra'da son sözü Nikolay Davydenko söyledi. Final maçına Roger Federer'i eleyerek gelen Davydenko, yarı finalde Soderling'i eleyen Del Potro ile karşılaştı. Maç boyunca rahat bir oyun çıkaran Rus raket maçı 2 sette kazanarak turnuvanın şampiyonu oldu. Davydenko bu sene Londra'da düzenlenen Barclays Atp World Tour'da şampiyon olurken sezonun en iyilerini yenerek şampiyon olduğundan hakettiğini söylersek yanlış olmaz. Şöyle ki; Davydenko grup maçında Avusturya Açık şampiyonu Nadal'ı, yarı finalde Wimbledon ve Roland Garros şampiyonu Federer'i, finalde ise Amerika Açık şampiyonu Del Potro'yu mağlup etti. Sezonun en önemli 4 turnuvası olan Grand Slam şampiyonlarını sıradan geçirerek sezon finalini yaptı diyebiliriz Kolya için. Böyle başarılı bir raketin kariyerinde Grand Slam şampiyonluğunu geçtim bir finalde bile mücadele edememiş olması üzücü tabii. Bir de dikkat çekici bir olay daha var. Geçen sene de bu sene de Davydenko yalnızca Djokovic'e mağlup olmuş. Djokovic dışında Kolya'yı alt edebilen olmamış.

Maça dönecek olursak; final maçı 1 saat 24 dakikada tamamlandı ve 6-3 6-4 Davydenko'nun galibiyetiyle sonuçlandı. Davydenko her sette birer kere olmak üzere iki kere servis kırdı, Del Potro'nun ise servis kıramadığını görüyoruz. Davydenko önceki gün Federer'i yendiği yarı final maçından sonra hayatının en önemli galibiyetini kazandığını söylemişti. Düne kadar ilk onda yer alan Federer hariç bütün oyunculara karşı galibiyeti bulunan Kolya, dün aldığı galibiyetle seriyi tamamlamış ve artık yenemeyeceği hiçbir oyuncu olmadığını söylemişti. İşte bu güvenle final maçına çıkan Davydenko'nun, Del Potro'yu iki sette yenerek şampiyon olması hiç şaşırtıcı değil. Sezon resmi olarak tamamlandı şimdi. Tabii son olarak takımların yarıştığı Davis Cup var. Davis Cup finalinde bu sezon İspanyol raketler, Çek raketlerle karşılaşacaklar. Maçlar bu haftasonu oynanacak. İspanya'yı; Nadal, Verdasco, Ferrer ve Lopez temsil ediyorlar. Çek Cumhuriyeti adına ise; Stepanek, Berdych, Hajek ve Dlouhy mücadele verecekler. Maçlar Barcelona'daki Palau Sant Jordi stadında oynanacak.

Ada'dan 3 Maç

Haftasonu İngiltere Premier Liginde çok heyecanlı maçlar oynandı. Ben Manchester maçlarını hemen hemen her hafta zaten yazmaya çalışıyorum ama bu hafta Chelsea Arsenal ile, Liverpool da Everton ile karşılaşınca, bu maçlar da büyük maçlar olunca bir nevi panaroma yapayım dedim. Önce her zaman olduğu gibi Manchester United tabii. Hafta içi Beşiktaş'a Old Trafford'da uzun zaman sonra ilk kez mağlup olan Manchester; ligin dibinde yer alan ekiplerden Portsmouth'a konuk oldu. Maça bu defa as oyuncularıyla çıktı Ferguson. Maçın ilk yarısı Manchester ataklarıyla başladı bu ataklardan birinde Brown ceza sahası içinde Rooney'in ayağına basınca hakem tereddütsüz penaltı noktasını işaret etti. Topun başına geçen Rooney takımını 1-0 öne geçiren isim oldu. 8 dakika sonra ise bu defa Portsmouth adına penaltı verdi hakem. Sağ kanattan kullanılan frikikde ceza sahasında içinde oluşan pozisyonda Wes Brown'un Kaboul'u formasında çektiğini öne süren Mike Dean bir kez daha penaltı noktasını gösterdi, Unitedlı oyuncular karara itiraz ederkende maçı takip edenler uzun süre hakemin verdiği kararı çözemedi. Topun başına geçen Boateng skoru eşitledi. İlk yarı 1-1'lik skorla sona erdi.

İkinci yarının hemen başında Fletcher Giggs'i, Giggs ise Rooney'i kaçırdı attıkları mükemmel paslarla. Rooney'de yaptığı güzel vuruşla durumu 2-1'e getirdi. 54. dakikada Piquionne müdalesiyle Giggs yerde kaldı. Hakem Mike Dean üçüncü kez penaltı noktasını gösterdi. Beyaz noktanın başına gelen Rooney topu ve kaleciyi ayrı köşelere yollarken, Premier Lig'de 10. golünü kaydetti ve hat-tricki tamamladı. Rooney, Ronaldo'nun takımdan ayrılmasıyla çok fazla öne çıkmaya başladı. Şu anda takımın en golcü oyuncusu, ligde ise Defoe ve Drogba'nın ardından ikinci sırada geliyor gol krallığında. Dakikalar 87'yi gösterdiğinde ise yaşayan efsane Ryan Giggs sahnedeydi. Kaleyi cepheden fakat biraz soldan gören bir yerden kazanılan frikikte topun başına geçti. Rooney topun üzerinden atladıktan sonra Giggs çok ama çok şık bir gol kaydederek Premier Lig'de dalya demeyi başardı. Bu gol Giggs'in 100. golüydü. Manchester maçı 4-1 kazanarak puanını 31'e çıkardı ve Chelsea'yi takibi sürdürdü.

Dün oynanan ilk maçta ise Liverpool derbide Everton deplasmanına konuk oldu. Uzun zamandır sorgulanan Benitez'in takımı Liverpool Merseyside derbisini 2-0 kazanarak rahat bir nefes almayı başardı. 12. dakikada Mascherano'nun ceza sahası dışından çektiği şutta kaleci Howard topu kurtarmaya hazırlanırken, savunmadaki Yobo'nun ayağından seken meşin yuvarlak Birleşik Amerikalı kaleciyi yanılttı ve Liverpool 1-0 öne geçti. Bu dakikadan itibaren Everton'ın yüklenmelerini izledik. Ligin dibindeki takımlardan birisi olan Everton'ın da en az Liverpool kadar puana ihtiyacı vardı zira. İlk yarı Liverpool üstünlüğü ile sona ererken ikinci yarıya da iyi başlayan taraf Everton oldu. Kaçırdıkları goller akıllara zarardı. 81. dakikada Riera'nın şutunda kaleci Howard'ın müdahalesini önünde bulan Dirk Kuyt, yakın mesafeden fileleri havalandırdı ve skoru 2-0'a getirerek takımını rahatlattı. Bu sonuçla Liverpool puanını 23'e yükselterek haftayı Aston Villa ve maç eksiği bulunan Manchester City'nin önünde averajla 5. sırada tamamladı. 15 puanla 16. sırada kalan Everton ise kötü gidişatın önüne geçemedi.

Akşam oynanan maçta ise ligin lideri Chelsea zirveye yaklaşmak isteyen Arsenal'in konuğuydu. Premier Lig'de evinde oynadığı son 6 maçı da kazanırken 24 gole imza atan Arsenal, ligdeki son yenilgisini geçen sezon 10 Mayıs'ta Chelsea'den 4-1'lik sonuçla almıştı. Soldan Terry'nin derinlemesine pasıyla hareketlenen Ashley Cole ceza sahası içinde açısını düzelltikten sonra altıpasa doğru ortasını yaptı, öne doğru koşu yapan Drogba'nın şık vuruşunda top iki direğin birleştiği yere çarparak ağlarla buluştu. Bu gol Fildişili santrforun Chelsea formasıyla Gunners karşısında 9. Premier Lig maçında attığı 9. gol oldu. Arsenal durumu eşitlemek için çabalarken ve maçı izleyenler ilk yarı böyle bitecek diye düşünürken son anlarda Chelsea farkı ikiye çıkardı. İlk yarının son dakikasında soldan atağa katılan Arsenal'in eski oyuncusu Ashley Cole'ün ön direğe doğru kestiği ortada, Gallas'ın ıska geçtiği topun, ilk golün sahibi Drogba'ya gelmesini engellemek için erken bir müdahaleyle araya girmek isteyen Vermaelen'e çarpan top ağlara gitti ve Chelsea farkı 2'ye çıkardı. İlk yarı 2-0 Chelsea üstünlüğü ile geçildi. İkinci yarıya ise Arshavin'in sayılmayan golü ile başlandı. Defansın paniklediği bir anda Arshavin'in araya girip ağlara gönderdiği top, Eduardo'nun kaleci Cech'e yükselen ayağı nedeniyle gol olarak geçerlilik kazanmadı. Maçın son anlarında Chelsea'nin kazandığı frikik Arsenal'e inen son darbe oldu. Drogba'nın kullandığı frikik ağlarla buluşunca Londra derbisinin galibi Chelsea oldu. Chelsea puanını 36'ya yükselterek yoluna lider olarak devam etti.

Günün Fotoğrafı {Giggs & Puyol}

Yaşayan efsaneler; Ryan Giggs, Carles Puyol

Sahi Niye Oynadık Bu Maçı?

Taktik falan yazmak hikaye. Maç başlamadan bizim elimizden alınmıştı zaten. Salonun üçte ikilik kısmına seyirci alınmıyor başkanımız da hiçbir şey olmamış gibi rahat rahat izliyor maçı. Aziz Bey de ''Heyt be nasıl da boş tribünlere oynatıyorum sizi'' edasıyla kurulmuş koltuğa. Yanlış anlaşılmasın, kesinlikle eleştirmiyorum; hatta takdir ediyorum. Spor artık sadece saha içinde değil malesef ve işin saha dışı boyutunu da en iyi yapan onlar.

Adnan Polat pek akıllı davranmıyor bu bir gerçek. Seçim bu kadar yaklaşmışken hala kendini ezdiriyor. Kulübümüzün hakkını savunmuyor. Şu an Adnan Polat' ın yaptıklarını Canaydın yapsa savaş çıkardı. Böyle başkan mı olur; git fenere başkan ol vs. tarzı söylemler inanılmaz artardı. Şimdi böyle diyince de Canaydın yandaşı görülmeyelim; benim gördüğün en kötü başkandır kendisi. Adnan Polat ise bu kadar sevilirken, böyle hatalar yaparsa kendisi kaybeder.

Neyse biz maça dönelim. İyi başladığımız maçı ellerimizle ikram ettik. Son periyoduna 8 sayı farkla önde girdiğimiz maçı 77-84 kaybettik. Maçtan önce Jia' nın sakatlık haberini almıştık. Bugün kendisini çok aradık. Kısa rotasyonumuz onsuz ne yazık ki pek iş yapmıyor.

Rakip de ise Nevriye' nin domuz gribine yakalandığı ve durumunun ciddi olduğu söylentileri dolaşıyordu. Tıpkı futbol maçından önce Emre ve Lugano sakat oynamayabilir söylentileri dolaştığı gibi. Ama sahadaydı; tıpkı Emre ve Lugano gibi. Şaşırdık mı? Tabiki hayır...

Zafer Kalaycıoğlu asla hedeflerimize uyan bir koç değil. Bunu yazın da yazmıştık. İşin etik tarafı bir yana koçluğunu da tartışırım diye belirtmiştim. Tek takımlı ligde art arda bilmem kaç sene şampiyon olup; Euroleague' de her zaman yerinde saymak bir hocayı büyük koç yapmaz.

Bunları konuştukça sinirimiz bozulacak; en iyisi biraz da iyi şeyleri konuşalım. Katie bir kaç tane kötü şut kullandı ama genel olarak performansını beğendim. Beşiktaş maçının ardından bu maçta da gayet iyiydi. Takıma ısındıkça daha iyi performans sergileyeceğine inanıyorum. Bir başka yeni transfer Leuchenka da savaşan oyuncularımızdandı. Hiç değilse yüreği ile oynuyor. Nedense böyle oyuncuları bir başka seviyorum. Yüreğiyle oynuyor demişken Sophia' yı es geçmemeliyiz. Elimizde dünyanın en iyi dört numaralarından biri var ama biz onu üç numaraya çekiyoruz. Buna rağmen elinden gelenin en iyisini yapıyor. Teşekkürler Sophia...

 
 
 
 
Copyright © Spor17