Galatasaray, Fenerbahçe maçının sonrasında orta sahasını daha defansif futbolculardan kurarak maçlarını kazanmaya başlamıştı. Ama bu süreçte ligin başlarında oynadığımız iyi futboldan söz edemeyiz ve bu maçlarda geriye düştüğümüzde maçları çevirmekte oldukça zorlandık. Ayrıca ligin en çok gol atan takımı olmamıza rağmen bu verimliliği savunmada bir türlü gösteremedik. Zaten bu savunma sorunları yüzünden iyi futboldan bir süre vazgeçmek zorunda kaldık. Ama cezalı ve sakat futbolcularımızın yeniden takıma dönmesi Galatasaray'ın avantajı olacaktır. Bursaspor gibi güçlü bir rakibe karşı deplasmanda oynuyorsak kadro derinliğimizden en iyi şekilde faydalanmamız gerekiyor.
Bursaspor geçtiğimiz sezon Ertuğrul Sağlam hamlesiyle birlikte yakaladığı ivmeyi bu sezon çok daha başarılı bir şekilde devam ettiriyor. Gerçekten ligimizin en kaliteli takımlarından ve şampiyonluk iddiası çok zor gibi görünsede üst sıralar için oldukça iddialı durumdalar. Kadrolarına baktığımda çok iyi futbolcuları var ve Ertuğrul Sağlam zamanında başarılı olduğu sistemi Bursaspor'da mükemmel uyguluyor diyebilirim. Son oynadığımız Manisaspor karşılaşmasına baktığımızda oldukça kötü bir futbol oynadığımızı, beraberliği sonuna kadar hak ettiğimizi ama bu kötü futbola rağmen maçı farklı kazanabilecek pozisyonlara girdiğimizi söyleyebilirim. Bu Galatasaray'ın ne kadar yüksek bir ofansif gücü olduğunu gösteriyor. Yani ofansif futbolcular formsuz olsa bile her an maçın kaderini değiştirebilecek yetenekteler. Onları formda tutmak için sistemden asla ödün vermemek gerekirse rakipten fazla gol atma mantığını devam ettirmek gerekiyor. Bu yüzden Rijkaard bu maçta üçlü defansif orta saha yerine en azından Arda'yı o bölgeye çekip sezon başında o iyi futbol oynayan kadroya döneceğini düşünüyorum. Arda'nın orta sahaya çekilmesi, Keita'nın sağ kanata dönmesi ve bununla beraber Kewell'ın da performansının artacağını düşününce Galatasaray ilk golü atması durumunda devamını getirebilir. Bursaspor çok iyi bir takım olarak görünse bile ilk golü yediklerinde bunu çevirmekte oldukça zorlanan bir takım. Ama Bursaspor'un sabırlı oynayacağını ve sistemlerinden ödün vermeyeceklerini düşünüyorum. Sürekli bizim savunmamızın arkasına atacakları toplarla etkili olmaya çalışacaklar ve Galatasaray'ın atacağı gol gecikince ibre Bursaspor tarafına dönecektir.
Manisaspor maçında gördüğümüz üzere Elano hala hazır değil ve Galatasaray açısından eksikliklerini gideremedi. Bu yüzden Arda Turan ve Keita bu maçta mutlaka ilk 11 de şans bulacaklardır. Orta sahada ise Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'ın forma giymesini bekliyorum. Oyunun durumuna göre Elano ve Barış Özbek'te Rijkaard'ın oyuna süreceği bir numaralı futbolcular olacak. Bursaspor karşılaşması her şeyden önce mesaj maçı niteliğinde. Manisaspor'a kendi sahamızda puan kaybetmemizin ardından bir anda kaybetmeye lüksü olmayan bir takım halini aldık. Bursaspor deplasmanında iyi futbolla alacağımız bir galibiyet Galatasaray'ın ilerleyen haftalarda çıkışa geçmesine yol açabilir. Bursaspor ise bu maçı kazanırsa zirve için rakiplerine ince mesajını vermiş olacak. Bursaspor'da Ali Tandoğan'ın cezalı oluşu onlar için handikap oldu çünkü bu sezon çok formdaydı. Ayrıca Sercan Yıldırım'ın çok formsuz olmasıda Bursaspor'un handikapı olarak görülüyor. Çünkü bu maç tam Sercan Yıldırım'ın maçı diyebilirdim. Çünkü Galatasaray savunması hareketli ve hızlı santraforlara karşı büyük sorunlar yaşayabiliyor. İki takım içinde maçın kaderini orta sahalar belirleyecek. Rijkaard ve Ertuğrul Sağlam'ın sahaya süreceği orta saha futbolcularını merakla bekliyorum. İki takımında kendi ölçütlerinde bu bölgelerde formda futbolcuları var. Skor tahmini ise yapmayacağım çünkü ne zaman yapsam Galatasaray puan kaybediyor. Son olarak iki kaliteli takımın maçını izlemek biz futbol severler açısından büyük keyif olacak.
Bursaspor - Galatasaray {Maça Doğru}
Gönderen Yazar zaman: 21:23 0 yorum
Etiketler: Bursaspor, Galatasaray, Türkiye'den Futbol
Formula 1 Gündemi {Rosberg & Schumacher}
Sezonda bu kadar dedikodu olmuş muydu, bu kadar haber yazmış mıydım, gündem bu kadar güncel kalmış mıydı inanın emin değilim. Ama gün geçmiyor ki Formula'da gündem değişmesin. Yeni gündemimiz Rosberg ve yine yeniden Schumacher.. İlk önce resmi haberi vereyim sonra dedikoduya geçeceğim. Formula'nın taze takımlarından Mercedes GP, Nico Rosberg ile anlaştı. 2006'dan beri yarışların içinde olan Rosberg yeni nesil yarışçılardan biri olarak gösteriliyor. Aslında Formula'ya dönmek için can atan Schumi'nin Mercedes ile anlaşacağı söyleniyordu ama Mercedes yetkilileri bu konuyla ilgili olarak; Schumacher uzun vade için çözüm değil diyerek bizleri hayal kırıklığına uğrattılar bir nebze. Yeni takımı ile ilgili olarak Rosberg "2010'da yeniden piste çıkacak olan Gümüş Ok'un yani Mercedes'in bir parçası olacağım için gerçekten mutluyum. Formula 1'de bir başka firmanın motor sporlarında bu kadar uzun ve başarılı bir geçmişi yok. Yeni Mercedes takımı için yarışacağım ve Ross Brawn'la çalışacağım için gururluyum. Her zamandan daha motive oldum ve yeni Gimiş Ok ile testlere başlamak ve 14 Mart 2010'da yeni sezonun ilk yarışına çıkmak için sabırsızlanıyorum." dedi. Geçtiğimiz sezonu şampiyon olarak kapattılar malum. Bu sezonda da aynı araç ile yarışırlarsa Rosberg gibi genç ve hırslı bir pilotla yine şampiyonluğun en büyük adaylarından olurlar diye tahmin ediyorum. Bekleyip göreceğiz.
Gelelim spekülatif habere; Schumi'nin akîbeti konusunda gerçekten çok farklı sesler çıkmaya başladı. Birisi adam gibi bir açıklama yapsa da şu haberlerin arkası kesilse artık diyorum. Bir taraf Schumacher'in döneceğini söylerken diğer taraf dönemez diye demeçler veriyor. Biz de soru işaretlerimizle kalıyoruz ortada. Ben kime inanacağıma karar veremediğim için size paslıyorum. Anlayan bana da anlatsın lütfen :) Şimdi ilk olarak açıklama Formula 1'in sahibi Bernie Ecclestone'den geldi. Ecclestone, ''Schumacher, Mercedes'in pilotu olmayacak. Anlaşılan Schumacher 70 yaşına gelene kadar insanlar Alman pilotun pistlere ne zaman döneceği merak konusu olacak'' diye konuştu. Kesin bir dille geri dönüş olmayacağını söylüyor. Buraya kadar tamam bir sıkıntımız yok. Ama Schumi'nin menajeri Weber bunun tam zıttı açıklamada bulundu geçtiğimiz günlerde. Bunte dergisine konuşan Weber "Schumacher şu anda tamamen zinde. Boynu tamamen iyileşti ve tüm vücudu da aynı şekilde iyi. Galibiyet mücadelesi verebilir." dedi. İtiraf etmek gerekirse bıraktım dediği ilk günden beri bir gün döneceğini hayal ediyordum. Biliyorum ki benle aynı fikre sahip olan bir çok insan olduğu gibi, Schumi'nin de dönmeye bir hayli niyeti var. Umarım olur. Gelecek sene yapılacak 2010 Grand Prix'i çok heyecanlı ve renkli geçecek şüphsiz. Bir de Schumacher'in katılacak olması müthiş olur.
Gönderen Yazar zaman: 21:23 0 yorum
Etiketler: Formula 1, Michael Schumacher, Nico Rosberg
Bayramınız Kutlu Olsun
Bugünden itibaren 4 gün bayram tadında geçecek yine. Ülkemiz adına birlik ve beraberlik içinde geçmesini dilediğimiz günlerdir bayramlar. Hiç bir ülkede bayram olmadığı kadar bizim ülkemizde bayram var sanıyorum. Her günümüz şölen tadında geçiyor ve neredeyse 365 günün 365'i de özel bir gün. Sportif Cümleler ekibi adına herkesin bayramını kutlarım. Keyifli günler geçirmenizi dilerim. Büyüklerime salık vermek haddime değil ama küçüklerimden bugün büyüklerine biraz daha saygılı, biraz daha sevgi dolu olmalarını önerebilirim. Umarım her gününüz bayram kadar tatlı geçer. Bayram boyunca Burak olmayacağı için biraz esnettik yazı saatlerini. Yine de vakit ayırıp okuyan herkese sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. Herkese lokum gibi bir bayram dilerim.
Bayram olur da Barış Abimizi es geçer miyiz? Tabii ki hayır. Özlemişim onu izlemeyi, izlerken gözlerim doldu yine :) Rahmet istedi. Yattığı yer nur dolsun. Allah rahmet eylesin.
Günün Fotoğrafı {Jose Nou Camp'ta}
Jose'nin geçtiğimiz günlerde oynanan Barcelona maçındaki bir fotoğrafı bu. Jestleriyle, mimikleriyle özetle vücut diliyle Jose; "arkadaş çıkıp ben mi oynayayım daha ne yapayım" der gibi bakıyor.
Gönderen Yazar zaman: 21:22 0 yorum
Etiketler: Foto-roman, Mourinho
Kâbus Devam Ediyor
Galatasaray'da geçtiğimiz hafta Arda'nın domuz gribi olmasıyla gerçekten yıkılmıştık. Arda'nın durumuna en çok üzülenlerden biri olarak iyileşmesine de herkesten çok sevindiğimi söyleyebilirim. Tam kurtulduk bu illetten derken şimdi yeni gelen haberlerle bir kez daha üzüldük malesef. Yeni haberler Arda'dan sonra Emre Güngör ve Ufuk'un da domuz gribi virüsü olan H1N1'in etkisi altına girdiği yönündeydi. Yapılan açıklamaya göre Emre ve Ufuk'un tahlillerinde virüs görülmüş ve hemen tedavi altına alınmışlar. İlker Yücesir, domuz gribi olan iki oyuncunun durumlarının iyi olduğunu belirterek, ''Çok hafif geçiriyorlar. Hafif ateşleri oldu ve durumları oldukça iyi. Ama tabii ki adı korkutuyor, ancak korkulacak bir durum yok'' dedi. Yücesir, kaleci Ufuk Ceylan'ın, bugün antrenmana çıkmak için tesislere dahi geldiğini belirtirken, ''Buna izin vermedik, ancak sağlık durumlarının iyi olduğunun bir göstergesi'' ifadelerini kullandı.
Arda'dan bulaştığını zannetmiyorum ama çoğu kişide virüs bulunduğuna göre Florya'yı bir şekilde dezenfekte etmeleri lazım sanırım. Ki bunu tek düşünen ben değilimdir mutlaka önlem alınıyordur. Umarım takımda ve spor camiasında duyduğumuz son vaka olur bunlar. Kış mevsimini pek sevmem ama bir an önce kar yağsın istiyorum. Büyükler söylerler ya; kar mikropları kırar öldürür diye. Karın yağması gerçekten şöyle bir güzel temizleyecek memleketi. Bayramda öpüşmeyelim lütfen. Diğer yandan, solunum yolu rahatsızlığı nedeniyle Bursaspor maçı kadrosuna alınmayan Linderoth'un durumunun ise alerjik olduğu bildirildi. Ben bu Tobi kadar bahtsız futbolcu da görmedim. Bir sakatlıktan diğer sakatlığa, o sakatlıktan hastalığa atlıyor. Bakalım sonu nasıl olacak.. 3 futbolcumuza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Gönderen Yazar zaman: 21:22 0 yorum
Etiketler: Emre Güngör, Galatasaray, Ufuk Ceylan
Galatasaray Panaroma {16-22 Kasım Haftası}
Pek keyifli olmayan bir haftayı geride bıraktık. Geçtiğimiz haftadan kalan erkek basket sıkıntıları bu haftada da sürdü ve kararlar alındı. Cezalarla ilgili ayrıntılı bilgiyi buradan alabilirsiniz. Erkek basketi konuşmayı pek istemiyorum aslında. Bize hiç yakışmadı. Sadece bunu söyleyebilirim. Futbol A takımımız ise Manisaspor'u konuk etti ve sahadan 1-1 beraberlikle ayrıldı malesef. Maçın hikayesini İtiraf : Kötüydük başlığından, maçın adamını Fark Yaratanlar başlığından, maçın analizini 4-3-3'ün Kaderi Orta Sahanın Elinde başlığından ve son olarak maçın fotoğraflarla anlatımını Maçtan Enstantaneler başlığından okuyabilirsiniz. Şimdi gelelim branşlardaki son maçlara;
Paf Takım
A2 Ligi Marmara Grubunda bu hafta Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi vardı. İki takımdan en az birinin garanti puan kaybedeceği haftayı kayıpsız kapatmak çok önemliydi. Takımımız ise Kasımpaşa deplasmanına konuk oldu. Sahaya Özcan, Serkan Kurtuluş, Murat Akça, Sinan Osmanoğlu, Çetin Güngör, Cumhur Yılmaztürk, Emre Yüksektepe, Alpaslan Erdem, Serdar Eylik, Anil Dilaver ve Berkin Aslan ilk 11'i ile çıktık. Takımımızın kalecilerinden Eray ve Emirhan'ın sakat olduğu hafta kaleye 3. kalecimiz olan Özcan geçti. Karşılaşmayı 2-1 kazandık. Takımımızın golleri Alpaslan ile Cumhur'dan geldi. Alpaslan'ı bir süredir eleştiriyorduk yokları oynuyor diye bu maçta gol atmış ama kendisi hâlâ kocaman bir soru işareti profili çiziyor. Gol kimseyi yanıltmasın. Aslında sadece Alpaslan değil takım genel olarak pek iyi değildi bu maçta. Emre ve Cem'in yoklukları hissediliyor. Grubun diğer maçında Beşiktaş ile Fenerbahçe berabere kalmışlar. İkisinin de puan kaybetmesi işimize geldi. Zira gruptan 2 takım çıkacak. Galatasaray'ımızın puanı şu anda 26 ve grupta 2. sıradaki yerini koruyor. İnşallah gruptan çıkacağız.
Erkek Basket
Kırgınız erkek basket takımına yalan değil. Galatasaray Cafe Crown yerine bir süre sadece Cafe Crown olarak hitap etmek istiyorum hatta. Haftasonu Efes deplasmanına konuk olduk. Geçen senenin şampiyonuna karşı kimse çok sert ve başarılı bir oyun beklemiyordu ama alınan skor acaba hafta içi kötü olaylar yaşanmasaydı Efes'i deplasmanda yener miydik sorusunu akıllara getiriyor. İtiraf etmek gerekirse çok kötü değildi takım. Taraftar maça pek ilgi göstermemişti. Takımın bunun nedenini oturup düşünmesi lazım. İyi günde kötü günde takımımızın yanındayız kabul, ama tepkiyi de bir şekilde ifade etmek gerekiyordu. Bu maçtaki seyirci sayısı tepkinin en güzel örneğidir. Neyse maça dönecek olursak;
EFES PİLSEN (83): Mario Kasun 9 (9 ribaund), Charles Smith 8 (2 ribaund, 1 asist), Preston Shumpert 5 (2 ribaund, 6 asist), Kerem Tunçeri 8 (1 ribaund, 5 asist), Marvis Thornton 20 (2 asist), Kaya Peter 4 (10 ribaund, 2 asist), Bostjan Nachbar 12 (4 ribaund, 1 asist), Ermal Kurtoğlu 4 (5 ribaund, 1 asist), Sinan Güler 8 (1 ribaund, 2 asist), Ender Arslan 5 (1 ribaund, 6 asist)
GALATASARAY CAFE CROWN (73): Darius Washington 3 (1 ribaund, 2 asist), Caner Topaloğlu 5, Merat Kaya 3 (3 asist), Michael Wilkinson 14 (4 ribaund, 2 asist), Polat Kocaoğlu 2 (2 ribaund), Radoslav Rancik 20 (5 ribaund, 2 asist), Evren Büker 9 (1 ribaund), Can Akın 7 (3 ribaund, 5 asist), Simas Jasaitis 10 (2 ribaund)
1.PERİYOT: 28-14
2.PERİYOT: 17-17
3.PERİYOT: 18-17
4.PERİYOT: 20-24
Son olarak bu akşam Azovmash takımı ile Eurocup maçına çıkacağız. Maçı online olarak Galatasaray.com'dan takip edebilirsiniz. Fotoğraftaki lüzumsuzlar da maçı tribünde izlediler. İçim acımadı dersem yalan olacak. Ama bu kızmış olmamızı değiştirmiyor tabii..
Bayan Basket
Kızlarımız ise bu hafta derbi zaferi yaşadılar. Hem de deplasmanda. Beşiktaş deplasmanına konuktuk ligin 5. haftasında. Yeni transferimiz Katie Dougles ilk kez bu maçta forma giydi. Bulduğu 18 sayı, 2 ribaund ve 2 asist ile de ilk maçı olmasına rağmen hiç bir sorun yaşamadı. Katie'nin takıma çok faydalı olacağını düşünüyorum. Yabancılık evresini atlatmış, takımın bir parçası olmuş gibiydi Beşiktaş maçında. İlk periyottan itibaren maçı domine ettik. İlk çeyreği 25-13 önde tamamladık. İkinci sette ise müthiş bir performansla soyunma odasına 52-30 önde gittik. Fakat takıma 3. periyotta bir şey oldu. Ne hücum yapabildi ne de Beşiktaş'ın hücumlarına dur diyebildi. Allah'tan bu konsantrasyon bozukluğu çok uzun sürmedi ve çeyreği 64-54 önde tamamladık. Son çeyrekte ise konsantrasyon sorununu aşarak maçı 79-68 kazandık. Derbi zaferinden ötürü kızlarımızı kutluyoruz.
Beşiktaş Cola Turka 68Bayan Voleybol
Naile Ivegin 9 (3R, 1A)
Sandra Mandir 4 (2R, 1A)
Esra Erden - (1R)
Shavonte Sade Zellous 22 (5R, 1A)
Tuğba Taşçı 2
Nazlı Güler 2 (3R, 3A)
Gergene Branzova Erden 5 (7R, 3A)
Dubravka Dacic 16 (8R, 2A)
Simon Sales 8 (2R, 2A)
Galatasaray 79
Tuğba Palazoğlu 3
Nilay Yiğit 9 (3R, 4A)
Yelene Leuchanka 8 (5R, 1A)
Yasemin Horasan 4 (3R)
Jia Perkins 11 (3R, 7A)
Katie Douglas 18 (2R, 2A)
Sophia Young 14 (4R, 3A)
Esra Şencebe 12 (1R, 4A)
Galatasaray Bayan Voleybol Takımı, Aroma Bayanlar Voleybol 1. Ligi 5. hafta mücadelesinde ezeli rakibi Beşiktaş'ı 3-0 mağlup etti ve puan tablosunda 2. sıraya yükseldi. Öncelikle şunu söyleyebilirim ki futbol takımından sonra mor forma giymeye başlayan bayan voleybol takımımız müthiş görünüyor. Bayan voleybol takımına girmek istedim bir an :) Beşiktaş çok iyi bir takım. Bu takımı set vermeden mağlup etmek takımın güveni açısından çok güzel oldu. Zaten bu sezon en iyi ekiplerden birisi Voleybol Bayan şubesinde kuruldu itiraf etmek gerekirse.
Galatasaray: Deniz, Özlem, Djerisilo, Valeska, Krsmanovic, Elif (Ayça (L), Bahanur, Neslihan)Beşiktaş zaferinin ardından İller Bankası deplasmanına konuk olduk. İlk setini 25-20 kazandığımız maçın kalan setlerini üst üste kaybedince 3-1 mağlup ayrıldık. Nazar boncuğu diyelim ve diğer şubelere geçiş yapalım.
Beşiktaş: Seda, Majstrovic, Duygu, Popovic, Yağmur, Melis Gürkaynak (Pınar (L), Melis Şahin, Cansu, Yeliz, Müge)
Setler: 25-13, 25-21, 25-20
Süre: 69 dakika (19-26-24)
Erkek Voleybol
Erkek Voleybol şubemizde hafta içi Türkiye Kupası, haftasonu ise lig maçı heyecanı vardı. İlk olarak İstanbul Belediye ile Teledünya Türkiye Kupası karşılaşmasına çıktık. Karşılaşmanın ilk seti çok çekişmeli ve zevkli geçti. İlk sette Galatasaray, Murathan'ın etkili servisleriyle rakibinin manşetini düşürünce avantajlı duruma geldi ve ikinci teknik molaya 16-10 önde girdi. 20'li sayılarda toparlanan ve 24-24'de eşitliği yakalayan İstanbul Belediye karşısında setin son sayılarında sakin kalan Galatasaray ilk setten 27-25 galip ayrılmasını bildi ve maçta 1-0 öne geçti. İlk seti almanın moraliyle ikinci setede iyi başlayan Galatasaray, ilk teknik molaya 8-4, ikincisine ise 16-15 önde girdi. 20'li sayılarda yine toparlanan ve sete asılan İstanbul Belediye karşılaşmada eşitliği yakalasada Galatasaray son sayılarda karşılaşmaya ağırlığını koydu ve ikinci seti 26-24 kazanarak durumu 2-0'a getirdi. Üçüncü sete maçta kalabilmek için hızlı giren İstanbul Belediye her iki teknik molaya da önde girdi. İkinci teknik moladan sonra setten düşen takımımız karşısında farkı iyice açan İstanbul Belediye, bu seti 25-17 kazanarak karşılaşmada durumu 2-1'e getirdi. Karşılaşmanın son seti oldukça mücadeleci ve çekişmeli bir oyuna sahne oldu. İlk teknik molaya 8-7 İstanbul Belediye, ikinci teknik molaya ise 16-14 Galatasaray önde girdi. Karşılaşma 22-22'de eşitliğe gelse de setin son sayılarında oyuna ağırlığını koyan Galatasaray, bu seti 28-26 karşılaşmayı da 3-1 kazandı. Ligde ise Milli Piyango İdaresi'ni konuk ettik. Çekişmeli geçen maçı 3-2 kazanarak ligde yolumuza devam ettik.
Galatasaray: Dehne, Nemer, Murathan, Kemal, Phillippe, Ahmet (Ali Peçen, İbrahim Emet, Caner, Güray, İbrahim Akşeker)
Maliye Milli Piyango: Roger, Da Silva, Murat, Renato, Mustafa, Şevki (Mehmet, Emre, İsmail, Aydın)
Setler: 23-25, 25-23, 25-22, 22-25, 15-12
Süre: 121 dakika (27-26-24-28-16)
Gönderen Yazar zaman: 04:59 0 yorum
Etiketler: Galatasaray
Fletcher'ın Penceresinden CR7
Darren Fletcher.. Scholes'dan sonra Manchester United'ın orta sahanın göbeğinde kimi zaman Carrick ile kimi zaman Anderson ile müthiş bir ikili oluşturarak takımı hem hücumda organize etmeye hem de rakip hücumları ilk durduran isim olmaya çalışırlar. Fletcher kimi zaman sağ kanatta, O'Shea'in önünde oynadığı zaman da güzel işlere imza atan bir futbolcudur. 25 yaşındaki İskoç kariyerinde Manchester United'dan başka takıma gitmediği ve United alt yapısından yetiştiği için de Manchester'ın bayrak futbolcularından birisi olmaya adaydır. Kendisi için Ferguson'un son dönem keşiflerinden biridir dersek yanılmayız asla. 10 sezondur Manchester formasıyla 100'ün üstünde maça çıkan Fletcher oynadığı son maç olan Everton maçında takımın gollerinden birine imzasını attı. O gol de ne gol oldu ama.. Everton maçının yazısını ve Fletcher'ın golünü buradan izleyebilir ve okuyabilirsiniz. Biz gelelim Fletcher'ın tek başına konu olmasının sebebine..
Fletcher, Ronaldo transferi ile ilgili konuşmuş. "Cristiano Ronaldo'nun yokluğunu hissetmeyecek takım yoktur. O gerçekten fantastik ve büyük bir oyuncu. Buraya çok iyi adapte olmuştu. Manchester'dan gitmeden önce dünyanın en iyi oyuncusu unvanını kazandı. Umuyorum ki, diğer takım arkadaşlarım daha fazla çalıştıkları takdirde, Portekizli futbolcunun açığını kapatacaktır. Bizim orta saha futbolcularıyla daha fazla gol atmaya ihtiyacımız var. Biz güçlü bir takımız ve bir kişiye bağlı değiliz. Manchester United, Ronaldo'nun üzerindedir." demiş verdiği demeçte. Ronaldo'yu Manchester formasıyla özlemedim dersem yalan söylemiş olurum. Real iyi hoş da 7 numaralı kırmızı forma daha bir yakışıyordu Portekizli'ye. Ronaldo gittikten sonra takım biraz bocaladı. Takım içindeki liderini, kaptanını, oyun kurucusunu, sahadaki beynini ve duran toplardaki en önemli ismini kaybetmişti Manchester. Ronaldo'nun bacaklarını iki yana açarak kaleyi süzmesi hâlâ gözümün önünde. Ama bu yokluğu üstünden atıyor diyebiliriz. Frikikler Giggs'in ayaklarından öpüyor artık. Saha içi liderliğini Rooney yapıyor -her ne kadar eleştrilse de..- Ronaldo'suz yapılan resmi maçlarda bir elin parmakları kadar mağlubiyet bile yok. Belki bir kaç beraberlik.. O kadar. Ama o da her takımda var şimdi. Sezon başında çoğu kişi Ronaldo gitti Manchester bitti diye düşünüyordu. Manchester ise bunu yalanlayan bir performans sergiliyor aylardır. Maşallah diyelim. Yarınki maçta da Beşiktaş'a başarılar ve bol şanslar.
Gönderen Yazar zaman: 04:59 0 yorum
Etiketler: Cristiano Ronaldo, Darren Fletcher, Manchester United
Amerika'da 3 Türk {Ersan-Mehmet-Hidayet}
Bu sezon Milwaukee Bucks beklenin üzerinde bir performans gösteriyor ve bu performansta ekstra oyuncuların katkısı çok fazla ön plana çıkıyor. Yani son zamanlarda esen çaylak Jennings fırtınasını hepimiz izliyoruz. Çaylak oyuncu olmasına rağmen sanki 5-6 yıldır NBA'de oynuyormuş gibi performanslar gösteriyor. Bir diğer ekstra durum ise Ersan İlyasova'nın performansı oldu. Şu an istatisliklerine baktığımda 11.3 sayı 6.80 ribaund ortalamaları gibi istatislikler görüyorum. Ersan daha önce NBA tecrübesi yaşamasına rağmen beklenenin oldukça altında kalmıştı ve Avrupa yollarına düşmüştü. NBA'e ilk gittiği zamanlar çok erken davrandığını düşünüyorduk ve kendisi de zamanında yaptığı hatanın mutlaka farkındadır. Sonrasında 2 sezon oynadığı Barcelona onun kariyeri açısından dönüm noktası oldu ve basketbolunu inanılmaz geliştirdi. Zaten yetenekli ortada olan, çok ekstra bir oyuncuydu ve beklentilerimizde doğal olarak bu yüzden çok yukarıdaydı. Şimdilerde Ersan, Bucks'un en önemli oyuncuları arasına girdi ve takımının beklenmedik bu iyi gidişince en büyük pay sahiplerinden birisi durumunda.
Hidayet Türkoğlu için aslında bu örneği vermeyi hiç istemezdim ama Toronto'da gösterdiği performansa baktığımda resmen kontrata yattı diyebilirim. Orlando'nun elinde çok güçlü kadro olduğu için bu takımda çok daha aktif görünüyordu ama Toronto gibi bir takımda da çok daha önemli işler yapabilir. Belki takımını üst seviyeye çıkaramaz ama kendi istatislikleri açısından büyük bir çıkış yakalayabilirdi. Hidayet'in bu sezon istatisliklerine baktığımızda 14.4 sayı, 4.90 ribaund ve 3.8 asist ortalamalarını görüyoruz. Hidayet Türkoğlu başarı ve yukarılara oynamayı hedefleseydi alacağı paradan biraz daha fedakarlık yapıp Portland'a mutlaka giderdi. Ama o kafasının rahat olmasını istedi, geleceğini garantiye almak istedi. Bende haliyle bu karara saygı duyarım. Tek sevindiğim nokta ise Hidayet Türkoğlu'nun Eurobasket 2009'un aksine 2010 Dünya Şampiyonası'na daha az yıpranmış bir şekilde gelecek olmasıdır. Çünkü Avrupa Şampiyonası'nda yaşadığı yorgunluk gözünden okunuyordu. Toronto'nun şu anda durumuna baktığımızda play-off tablosunun dışında görünüyorlar ve beklediğim şekilde performans yakalamış durumdalar.
Mehmet Okur ise All-Star olduğundan bu yana kariyerinde yaşadığı düşüşü devam ettiriyor ve NBA'in iyi oyuncuları arasında gösterilirken bir anda ortalama bir pivot halini aldı. Bu sezon yakaladığı istatisliklere baktığımda 14.3 sayı, 6.80 ribaund ortalamalarını görüyoruz. Eskiden Mehmet Okur'u pota altında savaşan, ribaund kovalayan, mücadeleci bir oyuncu olarak görüyorduk. Ayrıca dışarıdan isabetli şut atabilme yeteneği sayesinde çok esktra bir oyuncuıydu. Ama şimdilerde baktığımızda o hırsından, mücadelesinden eser kalmamış ve sadece şut atan bir pivot halini almış. Gerçi Utah'ın hali içler acısı çünkü çok fazla sorunlar yaşıyorlar ve takımın iyi gitmesi adına bir ışık göremiyorum. Sloan'dan tutun, Boozer'a, Kirilenko'ya kadar değişik sorunlar yaşıyorlar. Mehmet Okur'da bu mücadelesini kaybettiği için Milli Takım'a alınmıyor. Bu sezon kontrat senesi diye biliyorum bakalım sezonun sonunda hangi takımın yolunu tutacak. Umarım Utah'dan ayrılır çünkü oranın dokusu artık Memo'yu aşağıya çekmeye başladı. Son olarak Utah Jazz'ın Memo'nun olmadığı son 3 maçını kazanması çok ilginç bir durum oldu.
Gönderen Yazar zaman: 04:50 0 yorum
Etiketler: Ersan İlyasova, Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, NBA
Tataristan ve Bizim Çocuklar
Tataristan'da Sovyetler Birliği yıkıldığında bağımsızlığını ilan eden ülkelerden birisiydi ama belki de ülkenin Moskova'ya çok yakın olması istedikleri gibi hareket etmelerini engelledi. Yani bu bağımsızlık Rusya tarafından tanınmadı ve Rusya'nın özerk cumhuriyetlerinden birisi olarak kaldılar. Ülkenin 3.5 milyondan fazla nüfusu var ve nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. Ayrıca bu aralar en büyük gurur kaynakları ülkenin futbol takımı Rubin Kazan'dır. Çünkü son iki sezondur Rusya Ligi'nde şampiyon oluyorlar ve bu bağımsızlığını kazanamamış ülkenin Dünya'ya sesi durumuna geldiler. Rusya'da iki sezondur şampiyon olmalarının yanında bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde de çok önemli işler yapıyorlar. Özellikle Barcelona deplasmanında aldıkları galibiyetle büyük ses getirmiş durumdalar.
Bizim için Rubin Kazan'ın önemi Gökdeniz ve Hasan Kabze'nin bu takımda oynamasından ötürü geliyor. Özellikle Gökdeniz Karadeniz'in Rubin Kazan'da gösterdiği önemli performansı bu aralar çok sık konuşmaya başladık ve aslında biraz da üzülüyorum. Çünkü Barcelona karşısında alınan galibiyet olmasa Rubin Kazan en azından benim aklımın ucundan geçmeyecekti. Anca şampiyon olduklarında 1-2 haberlerini okuyacaktım ve temsilcilerimizi tebrik edecektim. Gökdeniz Karadeniz şu anda Rusya Ligi'nde inanılmaz bir piyasa yapmış durumda ve bu gösterdiği form sayesinde daha büyük bir transferde gerçekleştirebilir. Hasan Kabze ise fazla forma şansı bulamaması hatta mutsuz olduğu söylenmesine rağmen işine bakıyor ve formayı ele geçirdiğinde bunu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyor. Galatasaray formasıyla Beşiktaş'a attığı golleri saymazsam Türkiye'de oynarken kendisinin fazla hakkını verememiştik. Rubin Kazan'da da pek verebildiğimiz söylenemez ama sonuçta takımın bir parçası ve iyi bir futbolcu.
Bu blogda Rubin Kazan'ın sürekli Rus takımı olduğuna vurgu yaptık ama Tataristan'ın hakkını çok fazla yedik. Rusya adının sürekli ön plana çıkması bu ülkeyi biraz geri planda tuttu. Oysa ki Tatar halkı Türklere oldukça yakındır. Bu yakınlığıda Gökdeniz ve Hasan Kabze'ye oldukça fazla gösteriyorlar. Doğal olarakta futbolcularımız bu ülkede oldukça mutlular. Rusya Ligi bitti bakalım Şampiyonlar Ligi'nde Rubin Kazan sürpriz işler yapmaya devam edecek mi?
Gönderen Yazar zaman: 04:50 0 yorum
Etiketler: Avrupa'dan Futbol, Gökdeniz Karadeniz, Hasan Kabze, Rubin Kazan
Basketbol Şubesi Yaraları Saracak
Verilen cezaların ardından ben Galatasaray'ın takımı ligden çekebileceğini düşünüyordum ama devam etme kararı alınmış. Ayrıca Levent Bıçakçı'nın açıklamalarını dikkate alacak olursak tahkim kararı bozabilir. Yani Cemal Nalga'nın 5 maç ceza aldığını düşünürsek bu cezasını üç Türkiye Kupası maçında ve iki lig maçında çekmesi gerekiyordu. Hazırlık maçlarında da ceza çekilebilir gibi bir madde var ama onu tam olarak bilmiyorum. Türkiye Kupası'ndan ihracımız ve ligde iki maçta hükmen mağlup sayılmamız bence yeterli olacaktı. Bütün maçlarda Galatasaray'ı yenik saymak biraz ağır ceza oldu. Galatasaray'lı 2-3 iş bilmez insanın yüzünden kulübün bu düştüğü hale gerçekten üzülüyorum. Ama devam etme kararımızı çok olumlu buldum. Çünkü Avrupa Kupası maçları oynanacak ve bunu göz önüne almamız çok olumlu bir gelişme.
Galatasaray'da basketbolun liselilerin elinde olduğunu sürekli söylüyoruz. Erkek takımında görevden alınan kişilerin yerine gelen isimlerde yine lise ağırlıklı. Ama takımın başına Cem Akdağ'ın getirilmesini çok olumlu buldum. Cem Akdağ'ın müthiş bir basketbol kariyeri var ve Galatasaray'ın bayan basketbol takımının bu günlere gelmesinde büyük katkıları oldu. Ayrıca kendisi Galatasaray'ın içinden yetişen birisi olduğu için bu zor günümüzde görevi kabul etti. Geçtiğimiz sezon Ahmet Dedehayır'la anlaşamadığı için görevden ayrıldığı konuşuluyordu. Cem Akdağ'ın yardımcısı olarak Cihansever Yeşildağ'ın göreve geldiğini görüyoruz. Kendisi önemli bir tecrübeye sahip ve Galatasaray'da Halil Üner'in yardımcılığını yapmıştı. Genel Menejerlik görevine Nur Gencer, Şube Koordinatörlüğüne ise Tuğrul Demir getirildi. Yani kısa vadede takımı yeniden ayağa kaldırmak adına güzel hamleler yapıldığını görüyoruz. Burada önemli olan nokta Tahkim'den ne karar çıkacağıdır. Eğer Galatasaray'ın lehine kararlar gelirse bu sezon ligi iyi bir yerde bitirebiliriz. Ama cezalar aynen onaylanırsa küme düşmeme adına bir mücadeleye gireceğiz ve işimiz çok zor olacak.
Gönderen Yazar zaman: 04:50 0 yorum
Etiketler: Basketbol, Galatasaray Cafe Crown
Beckham'ın hastalığı
Yukarıdaki fotoğrafın çekilmesiyle itiraf etti David. Astım hastasıymış. Elindeki de astım hastalarının hava almak için kullandıkları alet. Beckham'ı yıllardır tanırım, izlerim, takip ederim. Ama astım oluşunu ilk defa öğreniyorum. Geçtiğimiz hafta Amerika Futbol Ligi'nde Real Salt Lake karşısında oynanan ve penaltılarla 5-4 kaybedilen maçın içinden bir kare bu. Amerika'daki Major Lig'in playoff final maçında 120 dakika sahada kalmış David -bir de takımının hakkını vermiyor derler..- Beckham'ı Manchester United'da, Real Madrid'de yüzlerce maçta izlemiş birisi olarak buna hiç rastlamamış olmam gerçekten enteresan. Zaten bu konuda gelen haberler Beckham'ın büyük sırrı olarak geliyorlar. Beckham için gelecek ay yeni bir macera başlayacak. Milan'a devre arasında transfer olacak malum. 2010 Güney Afrika Dünya Kupası'na gidebilmek için Dünya'nın diğer ucundan kalkıp İtalya'ya dönecek.
La Galaxy'den gelen açıklamalar ise kulübün bu durumu bildiğini gösteriyor. Simon Oliviera; "David çocukluğundan beri astım hastası, ama gördüğünüz gibi bu onun performansını etkilemiyor." diyerek hastalıktan haberdar olduklarını vurguladı. Oliveira, David'in, hastalığının kamuoyunca bilinmesini istemediğini belirtirken, astım hastaları arasından da başarılı sporcuların çıkabileceğine dikkati çekti. Örneğin bu futbolculardan birisi de Paul Scholes'muş. Ben bunu da bilmiyordum. Astım hastası bir insan futbolla bu kadar iç içe olsun, 120 dakika nefes almadan koşsun.. Gerçekten çok şaşırtıcı. Beckham'ı şimdi bir kez daha takdir ediyorum. Oyunculukla istese paraya para demez ama o sevdiği işi, çocukluk aşkını yapmaktan vazgeçmiyor.
Gönderen Yazar zaman: 04:19 0 yorum
Etiketler: David Beckham
Şampiyonlar Ligi Beşinci Hafta {Birinci Gün}
Şampiyonlar Ligi'nde grup maçlarının bitimine bir hafta kala, sondan bir önceki haftanın ilk gecesi dün oynanan karşılaşmalarla sona erdi. 4 grupta toplam 8 maç oynanırken kimi gruplarda üst tura çıkacak takımlar belli olurken, kimi gruplar cadı kazanı şeklinde kaynamaya devam ediyorlar. Dün akişam E, F, G ve H gruplarında oynanan maçlar ve alınan sonuçlar ise şu şekilde oluştu;
Debrecen 0-1 Liverpool
Fiorentina 1-0 Lyon
Gecenin en önemli maçı Barcelona ile Inter arasında Nou Camp'ta oynanan maçtı şüphesiz. Bu maça dair söyleyecek çok bir şey olmadığını düşünüyorum. Barcelona istediği oyunu Messi de olmasa Zlatan da olmasa da çatır çatır oynuyor. Ama Inter'in dün akşam mağlup olmasının sebebi sadece Eto'o'dur. Jose'nin "bambino"su bile Eto'o'dan daha iyi oynardı dün. Hafta içi zaten yaptığı açıklamada "Barcelona'ya gol atarsam sevinmeyeceğim" demişti. Gol atmamak için de elinden geleni ardına koymadı. Tribünlere bir hayli şirin görünmüştür dün sanırım. Maçın başında kullanılan kornere şık bir vuruş yapan Pique, Barcelona'yı öne geçiren isim oldu. İkinci gol de Dani Alves'e aitti dersem yanlış olmaz. Herkes Henry'ye pas çıkaracağını beklerken o arka direkte bekleyen Pedro'ya çıkardı topu. Pedro'da yaptığı vuruşla takımını 2-0 öne geçiren isim oldu. İlk yarı 2-0 Barcelona üstünlüğü ile biterken ikinci yarı izlediğim en sıkıcı devrelerden birisiydi. Klasik bir Barcelona-Nou Camp devresi izledik. İstediğini ilk yarıda alır ikinci yarıda izleyenleri uyutan pas trafiği ile 45 dakikayı (!) eriterek maçı tamamlar. Barcelona 8 puan oldu, Inter 6'da kaldı. Gecenin ilk maçlarından birisi Rubin ile Kiev arasındaydı. Maçtan önce Rubin Kazan, lider Inter'in 1 puan gerisinde, son şampiyon Barcelona'ya ikili averajda üstünlük sağlayarak 5 puanla 2. sırada yer alırken, Dinamo Kiev ise bu ikilinin 1 puan gerisinde son basamaktaydı. Maçta iki taraf da birbirlerine üstünlük sağlayamayınca 0-0 eşitlikle bitti. Bu sonuçla Rubin Kazan 5 maçın ardından puanını 6'ya yükseltti, Dinamo Kiev ise 5 puana yükseldi.
Şampiyonlar Ligi G Grubu'nda 3 puanla 3. sırada bulunan Stuttgart, 2 puanla son sıradaki Rangers'ın konuğu oldu. Rudy ve Kuzmanovic ile deplasmanda 2-0 öne geçen Stuttgart maçı kazandı. Ateşli seyircisi önündeki 3. Şampiyonlar Ligi maçını da Stuttgart'a kaybeden Rangers, sonunculuğu garantileyerek Avrupa defterini kapattı. Markus Babel'in öğrencileri ise Avrupa Ligi'ni garantileyip, Unirea Urziceni ile final niteliğinde bir son 16'ya kalma maçı oynamaya hak kazandı. Şampiyonlar Ligi'nin ilk sürprizini Liverpool yaptı dedim biraz önce. İkinci sürprizi de sanırım Unirea Urziceni yapacak bize. Daha önce sürpriz sonuçlara imza atan Romanya temsilcisi dün akşam da kendi sahasında Sevilla'yı yenerek tüm dikkatleri yeniden üzerine çekti. İlk yarının son anları oynanırken, neredeyse hiç tehlikenin olmadığı bir pozisyonda Brandan'ın ceza sahasına havalandırdığı topta kafası karışan Sırp savunmacı Dragutinovic, kendisine çok az bir pres uygulanmasına rağmen ters bir kafa vuruşuyla kendi kalecisi Varas'ı mağlup etti. Bu sürpriz gol ile maçı 1-0 kazandı Unirea. Bu sonuçla 8 puana yükselen Unirea Urziceni, gruptaki 2.'liğini sürdürdü. Romen ekibi Rangers'ın kaybetmesiyle en kötü ihtimalle Avrupa Ligi'nden yoluna devam etme şansını garantilerken, son maçta Stuttgart'a kaybetmezse gruptan çıkarak adını son 16 takım arasına yazdıracak. Liderliğini garantileyemeyen Sevilla ise kendi evinde, iddiasını tamamen kaybeden Rangers'tan puan alması halinde grubu şampiyon olarak tamamlayıp kuraya avantajlı girecek.
H grubunda üst tura çıkmayı büyük ölçüde garantileyen Arsenal; Standart Liege'i konuk etti dün akşam. 36. dakikada Arshavin kenarda tedavi olurken Arsenal aradığı golü Nasri'nin ayağından buldu. İlk yarının uzatma dakikalarında ise Denilson'un uzak mesafeden çektiği şutu izledik. Milli kalecimiz Sinan'ın bu golde hata yaptığını söylemek mümkün tabii. İkinci yarıda da pozisyonlar buldu Arsenal. Fakat sonuca gidemeyince maçı 2-0 kazandı. Bu sonucun ardından İngiliz ekibi, puanını 13 yapıp gruptan lider olarak çıkmayı garantiledi. Standard Liege ise gruptaki diğer maçın beraberlikle bitmesiyle üst tur umutlarını az da olsa sürdürürken, son hafta Az Alkmar ile en azından Avrupa Ligi'ne kalmak için mücadele edecek. Son maçta ise Zico'nun Olimpiakos'u Az Alkmaar'a konuk oldu. Karşılaşma golsüz sona ererken, puanını 7 yapan Olympiakos, son haftaya liderliği garantileyen Arsenal'in ikinci sırada girdi. Az Alkmaar ise puanını 3'e yükseltirken, Şampiyonlar Ligi'nde yoluna devam etme şansını kaybetti. Hollanda temsilcisi, son hafta Standart Liege karşsında Avrupa Ligi'ne kalmak için mücadele verecek. Arsenal gruptan çıkıyor. İkinci olarak da büyük ihtimalle Olimpiakos çıkacak. Son hafta güzel maçlar izleyebiliriz.
ps: Bu arada dünkü maçlar için spikerleri eklemiştim ama bugünkü maçların spikerlerini yeni buldum :) İşte akşamki maçlar ve spikerleri;
19.30 CSKA Moskova-Wolfsburg; Uğur Önver
21.45 Manchester United-Beşiktaş; Ertem Şener
21.45 Porto-Chelsea; Sabri Ugan
21.45 Bordeaux-Juventus; Cem Yılmaz
Gönderen Yazar zaman: 04:19 0 yorum
Etiketler: şampiyonlar ligi
Galatasaray'da Her Şey Hazır; Ressam Aranıyor
4-3-3 oynamanın temel özelliği orta saha futbolcularının oyunun iki yönüne hakim olmasından ve futbolcuların futbol zekalarını mümkün olduğunda fazla sahaya yansıtmasından geçiyor. Bugün 4-3-3'ü en iyi oynayan takım olarak Barcelona'yi gösteriyoruz çünkü Xavi ve Iniesta bu dediğim özelliklerin atası diyebileceğimiz futbolculardan. Ülkemiz futbolunda Barcelona gibi 4-3-3'ü mükemmel uygulayabiliriz veya total futbol dediğimiz olguyu dört dörtlük uygularız demiyorum ama bu sistemi denemek bile ülkemiz futbolu açısından devrim niteliği taşıyor. Çünkü şu an Dünya'nın en iyi oynayan futbol takımını kendine örnek alıyorsun ve sadece sistem anlamında değil vizyon dediğimiz olayı Galatasaray'a yerleştirmeye çalışıyorsun. Bunları görmek bizleri oldukça fazla gururlandırıyor ve ileriye daha umutla bakmamızı sağlıyor.
Galatasaray'ın kadrosuna baktığımızda orta saha olarak oldukça fazla alternatif futbolcu var görünebilir ama bu futbolculardan kaçı bu sisteme uyan isimler bunu tartışabiliriz. Mesela Ayhan Akman için oyunun iki yönünü oynayabiliyoruz ama bu sistemde çok fazla ağır kalıyor. Yani sistemin temeli olan pas trafiği konusunda çok düşünmesi ve topu ayağında tutması yüzünden çoğu hücumu baltalıyor. Mehmet Topal ise defansif aksiyonu çok daha fazla olan bir futbolcu. Uzaktan şutlarını saymazsak oyunun iki yönünü oynadığından bahsetmemiz güç. Mustafa Sarp ise her kadroya lazım ama uzun vadede Galatasaray'ı ne kadar taşır ya da bu sistemin banko futbolcusu mudur bunu tartışabiliriz. Barış Özbek'e bakarsak o gençliği, mücadelesi ve oyunun iki yönünü oynamaya çalışmasıyla son haftalarda biraz daha göze girdi. Çünkü futbol temeline baktığımızda aslında Barış Özbek iyi bir yönlendirmeyle repertuarına bir çok özellik katabilir. Linderoth ise futbol zekasıyla ön plana çıkıyor ama sık sakatlıklar yaşadığı için fizik olarak iyi durumda değil. Ama iyi bir Linderoth her zaman Galatasaray'ın çok önemli futbolcularındandır. Orta saha futbolcularımız içinde sistemimize en uygun futbolcunun Elano olduğunu görebiliriz. Türkiye'ye tam alışmaması ve uyum sorunu çektiği görülüyor ama ısrarla üstünde durulursa ve yaşadığı uyum problemlerini aşarsa kesinlikle Galatasaray orta sahasına çağ atlatabilecek kalitede bir futbolcu.
Yalnız Elano tek başına Galatasaray orta sahasını düşlediğimiz hedeflere ulaştırma konusunda yeterli olmayabilir. Çünkü ben orta sahaya mutlaka bir transfer daha yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yani bir futbolcumuz Xavi görevi yapacaksa birisi mutlaka Iniesta görevini üstlenmeli. Veya Gattuso - Pirlo örneğini bu konu için verebiliriz. Bu yüzden Galatasaray orta sahasına mutlaka bir transfer daha yapması gerekiyor. Tabi transfer önceliğimiz stoper veya forvet bölgeleri için düşünülebilir ama tam anlamıyla 4-3-3'ü uygulama adına iki tane yönlü orta sahaya ihtiyacımız var. Bunlardan birisinin Elano olduğunu düşünürsek mutlaka bir isim daha takıma kazandırılmalı. Elano'nun transfer olma amacını hatırlayacak olursak Dünya Kupası'nda oynamak adına Galatasaray'a transfer oldu. Bu sezon Manchester City'de forma şansı bulması oldukça zordu ve Dunga bu konuda kendisine bir uyarı vermişti. Şimdi ise aynı örneği Real Madrid'li Gago için vermemiz mümkün görünüyor. Arjantin Milli Takım'ının vazgeçilmez futbolcularından olan Gago, Real Madrid'de bu sezon istediği forma şansını bulamadığı için Maradona tarafından uyarıldı. Maradona kendisini Dünya Kupası'nda oynatmak istiyor ama Gago, Real Madrid'de istediğini henüz alabilmiş değil. Bu sezon baktığımızda 2 maçta ilk 11'de 2 maçta ise sonradan oyuna girdiğini görüyoruz. İspanya Ligi'nde 12. haftanın oynandığını düşünürsek Gago'nun çok az forma şansı bulduğunu söyleyebiliriz. Şampiyonlar Ligi'nde ise oynanan 4 maçın birinde ilk 11 birinde ise sonradan oyuna girdiğini görüyoruz. Üstelik böyle yetenekli ve henüz 23 yaşında olan bir futbolcu mutlaka geleceğini garanti altına almak, kısa vadede Dünya Kupası'nda boy göstermek isteyecektir.
Gago'nun futbol hayatına bakacak olursak futbol oynamaya Club Social Parque takımında başladı. Sonrasında Boca'nın genç takımına transfer olan Gago ilk kez 2004 yılında yani 18 yaşında Boca'nın A takımına girdi. 5 Aralık 2004 yılında ise Quilmes Atletico Club karşısında ilk profesyonel maçına çıktı. 2005/2006 yıllarında ise Boca takımının banko futbolcuları arasına giren Gago takımıyla kazanabileceği bütün kupaları kazandı ve bu kupaların kazanılmasında katkısı çok büyük oldu. Bu başarının ardından bir çok takımın transfer listesine giren Gago 2007 Ocak ayında 20.5 milyon avro karşılığında Real Madrid'e transfer oldu. Milli Takım kariyerine gelirsek 2005 yılında Messi ve Agüero'lu kadroyla U20 Dünya Şampiyonluğunu kazandıklarını görüyoruz. 23 yaşında olan Gago 13 kere A Milli olmayı başardı.
Nedir Gago'yu Bu Kadar Özel Kılan
Gago'yu özel kılan özellikler defansif orta saha futbolcusu olmasına rağmen orta sahaya göre çok iyi uyum sağlaması ve defansif görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmesidir. Gago için aslında enerji ve tekniğin birleşmesi diyebiliriz. Yani günümüz orta sahasında bulunması gereken bütün özellikler kendisinde mevcut. Gago'nun bir diğer ön plana çıkan özelliği ise genç yaşına rağmen sakinliğini koruyup, hata yapmadan çözüm bulabilmesidir. Aslında bu da genç yaşında ne kadar büyük bir tecrübeye sahip olduğunu gösteriyor. Gago'nun bu sezon şanssızlığı Xabi Alonso ve Lass Diarra gibi futbolcuların kendisinin önünde bulunmasıdır. Ayrıca Real Madrid ile özdeleşmiş ve her fırsatta oynatılması beklenen bir Guti ve Gago'ya göre fizik olarak daha avantajlı olan Mohammadou Diarra var.
Galatasaray İçin Neden Gago ?
Çünkü mevcut kadromuzda 4-3-3 dediğimiz sisteme daha doğrusu total futbola uygun olan futbolcu sayımız kısıtlı. Futbolcularımızla ilgili değerlendirmeyi yazının başlarında yapmıştık. Hem defansa yardım edecek hem de pas trafiğini sağlayacak futbolcumuz yok diyebiliriz. Elano pas trafiği ve oyun kurma yönünde önemli katkılar verecektir ama işin defansif kısmında Gago gibi bir futbolcuya ihtiyaç var. Ayrıca Avrupa Ligi'nde başarı sağlamak istiyorsak Avrupa arenasında yeterince tercübesi olan futbolculara her zaman ihtiyaç vardır. Örnek verecek olursak Pirlo - Gattuso, Xabi - Diarra, Mascherano - Gerrard'ın birbirlerini tamamlayan orta sahalar olduklarını görüyoruz. Elano'yu Milan'da ki Kaka, Chelsea'de ki Deco gibi kullanmayı başarırsak Gago ve Barış Özbek gibi futbolcularda işin defansif yönünde katkı vermenin yanında da ofansif kısmında da başarılı olacaklardır. Bu futbolcuların arkasına koyuyacak defansif aksiyonu yüksek bir futbolcuyla da tadından yenmeyecek bir orta sahaya sahip olabiliriz. Ayrıca sürekli Galatasaray'ın vizyonundan ve transfer başarılarından bahsediyoruz. Gago'da vizyonumuza yönelik çok başarılı bir hamle olacaktır. Üstelik futbol oynamaya böylesine açlık duyduğu dönemlerde bu futbolcuyu mutlaka kaçırmamak gerekiyor.
Gago'nun Transfer Olma Şartları
1) Gago'yu ucuza transfer edip Real Madrid'e geri alma opsiyonu verebiliriz. Granero, De La Red ve Negredo transferleri örneklerini düşünürsek böyle bir transfer şekli deneyebiliriz.
2) Gago'yu kiralık olarak renklerimize katabiliriz. Eğer şu an yeterince kaynak sağlayamazsak bonservisi için önce kiralanır ve Aslantepe'nin bitişiyle beraber oradan sağlanan gelirlerle bu transfer gerçekleşebilir.
3) Elano ve Keita transferlerinde gösterdiğimiz başarıyı göz önüne alırsak bu transferlerde olduğu gibi bonservis ücretini taksitlere yayarak bu transferi gerçekleştirebiliriz.
Gago'nun bonservisini tahminen 8 ila 12 milyon avro arasında olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü Real Madrid'in transfer politikası biraz bu yönde görünüyor. Mesela Baptista'yı 20 milyon avro'ya transfer etmişlerdi ama 9 milyon avro'ya satmışlardı. Yani gözden çıkardıkları futbolcuları bu fiyatlara bırakabiliyorlar. Ayrıca işin içine Haldun Üstünel formülünü ekleyince durum daha da değişebilir. Kısacası Gago, Galatasaray'da en çok görmeyi istediğimiz futbolcuların başında geliyor. Gago'yu parçalı ve mor formanın içinde görmek için sabırsızlanıyoruz diyebilirim. Bakalım önümüzdeki günler neler gösterecek.
Burak Eren & Cihan Şerbetçioğlu
Gönderen Yazar zaman: 03:22 0 yorum
Etiketler: Gago, Galatasaray, Real Madrid, Türkiye'den Futbol
Günün Fotoğrafı {Pep vs. Jose}
Günün fotoğrafı Petit'in Yeri'nden geliyor. Yasemin Abla çok beğendiğim bu fotoğrafı koymuş ve üstüne şu başlığı atmış; Bir karede iki karizma. Çaylak da kurt da başımızın tacı amaaa Jose bir başka yahu :)
Gönderen Yazar zaman: 03:22 0 yorum
Etiketler: Foto-roman, Guardiola, Mourinho
Galatasaray'da Basketbol Bayramı
Galatasaray yönetim kurullarını uzun yıllardır takip ederim ve ben bir ismin taraftarlar tarafından bu kadar sevilmediğine hiç şahit olmadım. Hatta Özhan Canaydın bile bu kadar tepki almamıştı diyebilirim. Ahmet Dedehayır senelerdir Galatasaray yönetim kurulunda görev alıyor ve bu sezona kadar bütün basketbol branşları onun kontrolü altındaydı. Bu sezon ise erkek takımını Yiğit Şardan devralmıştı ve Ahmet Dedehayır daha çok bayan takımıyla ilgilendi. Kağıt üzerinde baktığımızda özellikle bayan basketbol takımıyla çok önemli başarılar kazandık diyebiliriz ve hatta bazı kişiler şubeye cebinden para falan aktardığını söylüyorlar. Ama bir insan hareketleriyle ancak bu kadar antipatik olabilir ve kendi taraftarlarının nefretini kazanabilir. Forumları okuduğunuzda 2 senedir Ahmet Dedehayır'ın artık görevden ayrılması gerektiği söyleniyor ve kendisi istifaya davet ediliyor. Ama o inadına her zaman büyük sözler verip, büyük konuşuyor, çok ilginç skandallara imza atıyor ve kendisini dev aynasında görüyor. Belki erkek basketbolunda yaşanan durumlarda bu sezon pek bir ilgisi yoktu ama bu olaylar gün yüzüne çıktığında taraftarlar direk Dedehayır'a yüklendiler. Bence de bu tepkide sonuna kadar haklıydılar. Çünkü bu kişilik kesinlikle Galatasaray yönetimine yakışmayan bir isim.
Galatasaray Liseli olmamasına rağmen bir insan liselilerden ancak bu kadar destek alabilir. Adnan Polat yönetimine zaten Canaydın kontenjanından girdiğini söyleyebilirim. Dedehayır olaylarla ilgisi olmamasına rağmen yönetime yönelik eleştiriken önünü kesmek adına istifa ettiğini söyledi. Bu istifa en az 2 yıl önce olmalıydı ama buna da şükür diyelim artık. Eğer takıma verdiği önemli katkılar varsa kendisine teşekkür ederim ama şimdi basketbolumuzu daha aydınlık günlerin beklediğini söyleyebilirim.
Gönderen Yazar zaman: 03:19 0 yorum
Etiketler: Ahmet Dedehayır, Basketbol, Galatasaray
İtinayla Tarih Yazılır {Manchester United 0-1 Beşiktaş}
Öncelikle Manchester United'in iddiası yoktu, yedeklerle oynadı, maça asılmadı, isteseler kazanırlardı gibi geyikleri bırakalım. Beşiktaş, Manchester United'i Old Trafford'da yenerek büyük bir tarih yazmıştır. Şimdi gelde Şampiyonlar Ligi'nde kaçan puanlara yanma diyorum. Bu maçta Beşiktaş'lı futbolcuları yürekten kutlamanın yanında en büyük alkış Rüştü'ye. Eski Rüştü'yü hatırladı ve maçı Beşiktaş'a getiren isim oldu. Bu arada Manchester United kendi sahasında bir seri yakaladığında Türk takımlarından çok çeker oldu. 96'da Boliç, 2009'da Tello uzaktan attığı gollerle Manchester United'in serilerine son verdiler. Mustafa Denizli'de bu galibiyetle Şampiyonlar Ligi'nde ilk galibiyetini almış oldu. Şimdi Beşiktaş'ın grubuna baktığımda öncelikle Cska Moskova'yı mutlaka yenmemiz gerekiyor ve Wolfsburg'un da Manchester United'den mutlaka puan alması gerekiyor. Manchester United deplasmanda kazanırsa Beşiktaş'ın galibiyetinde bile malesef üçlü averajdan Avrupa'ya veda ediyoruz. Şimdi bütün kenetlenmemiz Beşiktaş'ın Avrupa Ligi'ne kalması yönünde.
Beşiktaş ligde son haftalarda üst üste kazanıyordu ve en önemlisi defansıyla büyük övgü topluyordu. Çünkü Fenerbahçe ve Trabzonspor'la oynadıkları maçlarda gol yemediklerini görebiliriz. Bu maçta Manchester United'in yedeklerle çıkması aslında beni biraz korkuttu. Çünkü Manchester United bu sezon hiç formda değil ve kendileri açısından bu maçın önemi olmadığı için daha düşük tempoda oynayabilirlerdi. Bu da Beşiktaş'ın işine yarayacaktı. Manchester United'in bu maça çıktığı kadroya baktığımızda genç ve kendilerini ispat etmek isteyen futbolculardan kurulu olduğunu görebiliriz. Beşiktaş bu maçta 4-2-3-1 sistemiyle oynadı ama sahaya çıkan kadrosuna baktığımızda sahaya çıkan 11'de Tello ve Bobo'nun haricinde sol ve sağ açık oynayan futbolcuların bile defansif aksiyonu yüksek futbolcular olduklarını görebiliriz. Beşiktaş güçlü savunmasını bu maçta da ön plana çıkardı ve zaten galibiyetin anahtarı biraz o oldu. Manchester United oyunun genelinde topu ayağında tutan ekip olmasına rağmen maçın ilk ve son bölümleri haricinde etkili hücumlar yapamadılar. Beşiktaş ise kontra toplarla ileri çıkmak istedi ve gol aradı. Yine de hücumda fazla oyalanmayıp rakibe top yapma iznini verdiler.
Beşiktaş'ın savunması gerçekten çok önemli futbolculardan kurulu ve sağlam bir orta saha ile beraber işin defans yönünde harika iş çıkartıyorlar. Geçtiğimiz sezon Ernst için etrafında oynayan futbolcular adına büyük şans diyordum, şimdi ise Ferrari için bunu söyleyebilirim. Ferrari defansı mükemmel şekilde organize etmesinin yanında, Manchester United'in genç ve hareketli forvet oyuncularına göz açtırmadı. Etrafında oynayan futbolcularına da güven verdiği için Beşiktaş bu maçta takım savunmasını harika uyguladı. Ayrıca Fenerbahçe maçının aksine Beşiktaş bekleri bu maçta fazla ileri çıkmadılar. İbrahim Üzülmez ve İbrahim Kaş daha çok defansta kalıp önlerinde oynayan Ekrem Dağ ve İsmail Köybaşı'na güven verdiler. Yani Mustafa Denizli'nin çıkardığı kadroları genelde eleştiririm ama bu maçta doğru sistemle ve doğru futbolcu tercihleriyle oynadılar.
Maçtan gözüme çarpan notlara gelirsek:
- İsmail Köybaşı'nı bu maçta çok beğendim diyebilirim. Genç yaşında bir anda kendini Old Trafford'da buldu ama maçın ağırlığını mükemmel kaldırdı. Ayrıca sol açık gibi de oynayabilmesi onun çok iyi bir bek futbolcusu yapacak. Türkiye'de biliyorsunuz sol bek oyuncusu çok az ve defansif Hakan Balta ile işi götürmeye çalışıyoruz.
- Batuhan Karadeniz için sürekli oynasın, çok yetenekli falan diyorum ama bu çocuk kafa olarak düzelmeyecek gibi. Bu sezon ilk defa üstelik Manchester United maçında forma şansı bulmasına rağmen sahaya adım attığı an çok gereksiz bir sarı kart gördü.
- Tello'nun önemine dikkat çekmek istiyorum. Tello benim Beşiktaş'ta en çok beğendiğim futbolcuların başında geliyor. Sezona formsuz başladı ve çoğu maçta Mustafa Denizli onu kullanmak istemedi. Ama Tello sağlıklı ise mutlaka oynamalı. Yusuf'tan da Tabata'dan da çok daha iyi futbolcu olduğunu belirtebilirim. Bugün de çok iyi bir futbol oynamadı, hatta formsuzluğu devam etti diyebiliriz ama 30 metreden attığı golü izledik.
- Beşiktaş taraftarına da büyük bir alkış gerekiyor. Maç boyunca susmadılar ve Old Trafford'da bir bakıma Manchester United taraftarlarını susturdular.
- Erhan Güven'in şimdi neden kötü futbolcu olduğunu bir kere daha anladım. Beşiktaş bu adamı nereden buldu bilmiyorum ama malesef beş para etmez. Maçın sonlarında az daha takımı yakıyordu. Kullandığı her pas olumsuzdu ve Evra oyuna girdikten sonra o kanat bir anda yol geçen hanı oldu.
- Rüştü'yü işte bu yüzden seviyorum ve Türk tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kalecisi diyorum. Tecrübesini sahaya yansıttı, iki mükemmel kurtarışla son dakikalarda maçı Beşiktaş'a getirdi.
- Manchester United'in hücumcuları Beşiktaş'ın katı savunması karşısında oldukça zorlandılar. Macheda, Welbeck, Park ve Anderson'un fazla etkili olduklarını söyleyemem. Bir ara sadece duran toplarda etkili olabiliyorlardı.
- Ferguson bu maçı fazla önemsememenin faturasını ağır olmasa bile ödeyecektir. Şimdi herkes bir anda Beşiktaş'ın yaptığı sürprizi konuşuyor. Manchester United zaten formsuzdu, bu mağlubiyette bunun üstüne tüy dikti.
- Son sözüm Ernst ve Fink ikilisine. Sadece mükemmelsiniz demek istiyorum.
Gönderen Yazar zaman: 03:19 0 yorum
Etiketler: Beşiktaş, Manchester United, şampiyonlar ligi
Luca Toni Ayrılıyor {Taliplere Duyurulur}
Günümüzde pivot santrafor dediğimiz kavramın giderek öldüğünü ve bu ekolüm temsilcilerinin oldukça azaldığını söyleyebiliriz. Veya uzaktan fiziğine baktığımızda bu adam pivot santrafordur dediğimiz bazı futbolcular evrim geçirerek çok daha yeni özellikler kendisine kattı. Bu futbolculara ise pivot santrafor denmiyor. Pivot santrafor dediğimiz kavram hava toplarında hakim, atılan uzun toplarda arkadaşlarına kafayla iyi servisler yapan ve geçmişte bütün defans oyuncularını üzerine çeken bir futbolcuydu. Üstüne bu futbolcunun bitirici özelliklerinin fazla olduğunu düşününce geçmişte Dünya yıldızı diyebileceğimiz futbolculardı. Günümüzde de Carew, Zigic, Crouch gibi pivot santraforlar hala var ama bu futbolcular artık transfer gündeminin bir numaralı ismi olmuyorlar veya kendilerinde bulunan özelliklerle Barcelona, Real Madrid gibi takımlarda forma giyemiyorlar.
Şu an Dünya üzerinde bulunan pivot santraforlara baktığımda bu isimlerin en kaliteli oyuncularından birisinin Luca Toni olduğunu görebiliriz. Fiorentina'da gerçek anlamda yıldız olduktan sonra kendisi Bayern Münih'e transfer olmuştu ve ilk sezonunda Bundesliga'da gol kralı olmayı başarmıştı, ikinci sezonunda ise sakatlıklar yüzünden kendini pek ifade edemedi. Bu sezona bakarsak Van Gaal ile yaşadığı sorunları dile getirmişti ve kendisi forma şansı bulamıyor. Zaten 2010 Dünya Kupası'nda oynamak için sürekli oynayabileceği bir takımda oynamak istiyordu ve yaşadığı bu sorunlar artık takımdan ayrılmasına vesile oldu. Luca Toni şu an 32 yaşında ve artık kendisinde çok büyük takımlarda oynayacak potansiyeli görmüyorum. Şu an durumu İtalya'nın orta sınıf takımlarında veya ülkemizdeki üç büyükler gibi takımlarda oynayacak gibi duruyor. Galatasaray, Fenerbahçe veya Beşiktaş'ın gündemine gelir mi bilmiyorum ama hayat sürprizlerle dolu diyebilirim. Benim görüşüm ülkesine döneceği yönünde ama Toni yeni heyecanlar uğruna hiç beklemediğimiz takımlara transfer olabilir. Çok büyük bir maliyetinin olacağını düşünmüyorum.
Gönderen Yazar zaman: 03:19 0 yorum
Etiketler: Avrupa'dan Futbol, Bayern Münih, Luca Toni
Kamanan Bursaspor'da {?}
Yannick Kamanan geçtiğimiz sezon devre arasında Sivasspor'a çok büyük bir katkı verdi ve çok önemli bir transfer başarısı yaptılar gibi görünüyordu. Çünkü Bülent Uygun'un Sivasspor'u şampiyonluğa oynattığı sezonlara baktığımızda aldığı yabancı futbolcular pek bilinmedik ve maliyeti çok ucuz oyunculardı. Kamanan'da Maccabi Tel Aviv takımından 350 bin avro karşılığında transfer edilmişti. Bu sezon Sivasspor'lu futbolcuları performans açısından pek değerlendirmek istemiyorum ama Kamanan'ın ne kadar form olarak gerilerde olsa bile çok iyi bir futbolcu olduğunu belirtmek gerekiyor. Güçlü, hızlı, yeterince teknik ve bazı ekstra özellikleri olduğu için çok iyi işler yapabiliyor. Özellikle yukarı sıralara oynayan Anadolu takımlarında müthiş katkılar verebileceğini düşünüyorum. Geçtiğimiz sezon uzaktan attığı golleri hepimiz hatırlıyoruz. Gerçi ben daha çok Galatasaray maçlarında oynadığı mükemmel futbolu hatırlıyorum. Gücü ve sürati sayesinde çok canımızı yakmıştı.
Teksas.net'in haberine göre Bursaspor devre arası için Kamanan'la anlaşmış durumda. Shin Rok'un kaybedilmesinin ardından forvet bölgesine bir transfer yapılması gerekiyordu ve Kamanan çok iyi bir tercih olmuş. Sivasspor'un kadrosuna baktığımızda kaliteli futbolcular görmemize rağmen şu ortamda hiç birisi istenileni bir türlü veremeyecektir. Kamanan'da Sivasspor ortamında bu sezon futbolunu oldukça gerilere taşıdı. Bursaspor gibi hedefleri olan ve sistemi kendisine uyan bir takımda önemli işler yapabilir ve takımın bir bakıma x faktörü olur. Transfer tam olarak netleşmedi ama gerçekleşirse Bursaspor çok önemli bir hamle yapmış olacak.
Günün Fotoğrafı {Rüştü}
Dün sahanın yıldızı oldu. Manchester'ın genç gol ayaklarına geçit vermeyerek, bilhassa son dakikalarda yaptığı iki kurtarış ile alkışı haketti. Kendisini kutluyoruz.
Gönderen Yazar zaman: 03:08 0 yorum
Etiketler: Foto-roman, Rüştü Reçber